Konumuza başlangıç yapmadan önce Afganistan’ın coğrafi konumuna ve etnik durumuna değinmekte fayda var. Afganistan, Orta Asya’nın güneyinde bulunan kara topraklarından oluşan bir ülkedir. Yüz ölçümü 653 bin kilometrekare başkenti ise kuzeydoğusunun en ucunda yer alan Kabil‘dir. Afganistan’ı Çin ile birleştiren 240 km boyunca devam eden Vahan koridoru ve doğu-batı tarafında yaklaşık 1280 km, kuzey-güney tarafında 970 km uzunluğundadır.Doğusunda ve güneyinde Pakistan sınırı, batısında İran sınırı, kuzeyinde Türkmenistan Özbekistan ve Tacikistan sınırı vardır. Ayrıca Cammu ve Keşmir’in Pakistan’ın hak iddia ettiği yerden 320 km uzunluğunda bir sınır ile ayrılır. Afganistan’ın yüzde 99’u Müslüman bunun yüzde 85’i Sünni ve yüzde 15’i Şiiler’den oluşur. Nüfusunun geneli farklı dilleri konuşmaktadır; yarısı Afgan Farsçası, yüzde 35’i Peştun dili, yüzde 11’i Türkçenin Özbek ve Türkmen lehçelerini konuşmak üzere yaklaşık 30 farklı dil kullanmaktadır.
Tarihi boyunca bir çok devletin işgaline uğrayan Afganların, son davetsiz misafirleri ise Sovyetler Birliği oldu. Ancak bu işgal Sovyetler Birliği’ne büyük kayıplar yaşattı. Hem maddi hem de manevi açıdan 1979-1989 yılları arasında Afganistan topraklarında bulunan Sovyetler Birliği, bu süre zarfında yaklaşık 20-25 bin askerini kaybetti ve bu sayının 2-3 katı kadar da yaralı verdi. Maddi açıdan ise Sovyetler Birliği 10 yıl içerisinde yaklaşık 85 milyar $ kadar askeri ve mali harcama yaptı. Afganistan için ise bu tablo daha da kötüdür: İşgal öncesi 18 milyon olan nüfusun 5 milyonu, işgal sonrası ülkeyi terk etmiş. 2 milyonu ise işgal sırasında yaşanan çatışmalarda hayatlarını kaybetmiştir.
Sovyetler Afganistan’ı yerle bir etmenin yanı sıra toprakları terk etseler dahi arkalarında bu topraklarda 30 milyona yakın mayın bırakmışlardır. Bu mayınlar günümüzde de onlarca Afgan’ın yaralanmasına sebep oluyor.
Çoğu tarih kitabında Sovyetlerin Afganistan’ı işgaline pek yer verilmese de aslında bu işgalin yarattığı tahribattan sonra ülkede yaşanan ve dünyaya İslami! terör örgütlerini ve liderlerini de kazandıran bu ortam Afgan halkının çaresizliğini gözler önüne seriyor. Sovyetlerden sonra gelen mücahitler daha sonrasında Taliban ve El-Kaideye kadar uzanan süreç…
5 bin yılı aşkın zengin bir kültür mirası bulunan bu ülkenin din dil ve coğrafi yapısına değindik ve kısaca Sovyetler Birliği’nin yarattığı tahribatı özetledik. Peki Afganistan’ı bir diğer ülke tarafından işgal edilmesini sağlayacak, onu özel kılan durum nedir? Neden Sovyetler Birliği bu toprakları ele geçirmek istemiş? Ne amaçlamıştır? İşgal sonrasında Afganistan topraklarında neler yaşanmış? Ne gibi olaylar olmuştur? Afganistan’da yaşanan bu olaylar dünya kamuoyuna nasıl yansımıştır?
Bu araştırma da bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışacağız.
Afganistan’ın İşgali Öncesi Yaşananlar
Lenin’in Afganistan Planı
İngiltere Lenin’e göre Rusya’nın en azılı rakibi ve düşmanıydı. Bu nedenle İngiltere’yi zayıflatmak istediği için Hindistan’daki halkı sömürgecilere karşı kışkırtıyorlardı.
Lenin Orta Asya’daki iç savaş sona erdikten hemen sonra, iki konudan dolayı Afganistan’ı ilgi alanına almıştı ;
1- Hint halkını İngiltere’ye karşı kullanabilmek için Lenin, Afganistan’ı bu konuda kendisine iyi bir koz olarak kullanabilecekti. İngiltere’yi buradan kökünden kazımak için Hint yarımadasında bir proleter devrim gerçekleştirecekti ve bu yüzden Afganistan önemliydi. Sıcak denizlere inme hayalinin gerçekleşmesini ancak Hindistan ve SSCB arasındaki bu denli bir stratejik ilişkiye dayandırıyordu.
2-Lenin, Afganistan’ın Sovyetler’i işgal etme amacı için veya yeni inşa edilen Bolşevik devrimini alaşağı etmek için İngilizler tarafından bir yol olarak kullanılmasından çekiniyordu. Bu durumdan dolayı Afganistan ile İngilizlerin herhangi bir yakınlık içerisinde olmamaları için İngilizleri topraklardan tamamen uzaklaştırma düşüncesindeydi. (Kollektif, 2001: s.22).
Peştun Sorunu, Afganistan – Pakistan Gerginliği
Peştunlar, Afganistan yönetiminde uzun süre aktif olmuşlar ve bu ülkenin nüfusunun büyük bir kısmını oluşturmaktadırlar. Bölge de yeni bir sorunun ortaya çıkmasına neden olan olay ise Pakistan’ın kuruluşu ve Hindistan’ın bağımsızlığıydı. 1947 yılına gelindiğinde Britanya askerleri Hindistan topraklarından çekilmeye başladığında bugün ki Pakistan’ın kuzey bölgesinde bulunan Peştunlara, Afgan hükümeti tarafından bir seçenek sunulacağı bekleniyordu; Bağımsız olmak ya da Afganistan’a katılmak arasında. Fakat bu durum beklendiği gibi olmadı. Britanyalılar Pakistan ve Hindistan arasında bir seçim yapmaları gerektiğini Peştunlara ilettiler. Peştunlar da bu durumda kendileri gibi Müslüman olan Pakistan’a katılmaya karar verdiler.Afganistan hükümeti ise Peştunların bulunduğu Pakistan’ın sınır bölgelerinin sadece etnik durumdan değil, bazı tarihi olaylardan dolayı da kendisine ait olduğunu söylüyordu.
Bölge İngilizlerden önce Afganistan’a aitti. Sınırı etnik ve coğrafi yapıyı göz önünde bulundurmadan kendi hesaplarına göre çizen İngilizler bu durumu diğer sömürgelerinde de yapmışlardı.
Gelişen bu olaylarda Afganistan’ın Pakistan toprakları üzerinde hak talebinde bulunması iki ülke arasında sorunların başlamasına da yol açtı. Bölgedeki Peştunları Afgan hükümetinin kışkırtması sonucunda, Pakistan-Afganistan sınırı ve Heyber Geçidi İslamabad tarafından ulaşıma kapatıldı. Afganistan’ın bölgede ki en kıymetli ihracat ve ithalat kapısı böylece ticarete kapatılmış oldu. Sovyetler Afganistan’ı desteklemeyi çıkarlarına uygun görürken bu olay Kabil yönetiminin Moskova’ya yakınlaşmasına sebep oldu ve o sıralar Pakistan ABD müttefikiydi. Moskova İslamabad’a kızgındı. Çünkü Pakistan kendi topraklarında ABD üslerinin kurulmasına izin vermişti
20.Yüzyılın ortalarına gelindiğinde Afganistan-Pakistan sınırında çatışmaların başlamasının ardından Pakistan Afganistan’la olan sınırını kesin olarak kapattı. Bu yaşanan olaydan sonra Afgan hükümeti Moskova’nın yanına sürüklenmiş oldu. 1955’te Amerika’nın Afgan hükümetinin yardım çağrısını reddetmesi ve Pakistan’a askeri yardım yapması sonucunda Moskova – Kabil ilişkileri yeni bir boyut kazandı. 1950’li yıllarda Afganistan kısa bir sürede Sovyet etki alanına girdi. Bunun nedeni Amerika’nın o yıllardaki politikalarıdır. Bu politikalar sonucunda, 1979 yılında Afganistan Kızıl Ordu tarafından işgal edildi. (Kollektif, 2001: s. 23).
Afganistan’ın SSCB ve ABD’yle İlişkileri
Afganistan, Kral Emanullah Han’dan sonra Muhammed Davud’un başbakanlığı süresinde de Sovyetler Birliği ile tekrardan bir araya gelmeye başladı. Afganistan’ın Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmasında Amerika’nın büyük rolü vardır. Washington, Kabil’in askeri ve ekonomik yardım isteklerini sürekli geri çeviriyordu. Başbakan Muhammed Davud 1954 yılında son olarak Dışişleri bakanlığı yapan kardeşi Muhammed Naim’i Washington’a gönderdi. ABD Dışişleri Bakanı John F. Dulles, Naim’le görüşmesi esnasında Afganistan’ın yardım talebini geri çevirmekle kalmayıp, Afgan Dışişleri Bakanına hakaretler yağdırdı. (Oğuz, 2001: s. 73).
Başbakan Muhammed Davud, Washington’dan umudunu yitirince rotayı 1955 yılının Ocak ayında, askeri yardım talebi doğrultusunda Moskova’ya çevirdi. Sovyetler Afganistan’a cömert davrandı. Hatta Kremlin’in ‘Üçüncü Dünya Ülkeleri’ne yakınlaşma politikasının bir gereği olarak 1955 yılının Aralık ayına gelindiğinde Kruşçev ve Bulganin Kabil’i ziyaret ettiler. Sovyetler 1954 yılının Ocak ayında Afganistan’a 3,5 milyon dolarlık bir kredi vermişti oysa şimdi Kabil’e 100 milyon dolar gibi büyük bir askeri, ekonomik yardımda bulunarak Davud’un güvenini kazandılar. Bu dönemde Sovyetler Afganistan’da bir takım projeleri üstlendiler bunların içinde Saleng Geçidi, otoyollar, köprüler ve Kabil’in kuzeyindeki Bagram Hava Üssü bulunuyordu. Sovyetler 30 yıl sonra tankları ve askerleri rahat geçebilsin diye bu yapıları dayanıklı inşa etmişlerdi. Sovyetler işgal hazırlıklarına 30 yıl öncesinden 1950’li yıllardan başlamışlardı. Bagram ve Şindand Hava Üsleri, Kızıl Ordu’nun en önemli çıkarma merkezleriydi ve bunları Sovyetler Birliği inşa etmişlerdi. (Oğuz, 2001: s.73-74).
Afganistan’da Komünist Rejim
Afganistan’da sol hareket 1948 yılında baş gösteriyor ve küçük diyebileceğimiz bir grup parlamentoya giriyor. 1952 yılına gelindiğinde Serdar Davut, iktidara geliyor. Davut, ilk kez Sovyet danışmanlarının ve Sovyet yardımının ülkeye girmesini sağlıyor. Böylece Afganistan’da sol hareket güç kazanıyor. 1963’te Davut başbakanlıktan düşürülüyor.
1964 yılına gelindiğinde de Nur Muhammed Taraki, daha sonra Afganistan Komünist Partisi’ne dönüşecek “Hal” adlı bir dergi çıkarıyor. Bu dergi etrafında Afganistan komünistleri toparlanıyor bir yıl sonra milliyetçi sosyalist olduğunu savunan “Halk Grubu”, Terakki’nin liderliğinde kalırken Moskova yanlısı “Perçem” yani “Bayrak” grubu Babrak Karmal’ın yönetimine giriyor. (Demirel, 2003: s. 32-33).
Bu yıllarda yaşanan olayların devamında eğitim kurumlarında epeyce kök salan komünist yapılanmaya karşı Afgan halkı arasında büyük bir tepki oluşmaya başladı. Devletin resmi kurumlarına güveni sarsılan halk çocuklarını medreselere göndermeye başladı bu durum daha sonrasında mektepli-medreseli ayrımının ortaya çıkmasına da neden olmuştur.
1973’te Serdar Davut’un 10 yıllık bir aradan sonra tekrar ortaya çıkarak Zahir Şah’ı kansız bir darbe ile devirmesi dikkat çekicidir. Davut aleyhine ilk silahlı hareket 1974 yılında Lokmen, Penşir, Celalabat’da gerçekleşti. Müslümanların, gerçekleşen ilk silahlı bu hareketi başarısızlıkla sonuçlandı. İslami harekete mensup liderlerin çoğu tutuklandı veya öldürüldü. Bu hareket, Serdar Davut’un siyasetini tekrardan incelemesine ve Batı’ya yönelmesine sebep oldu. Davut taraf değiştirip Batı ile iletişimini sağlamlaştırdığı dönemlerde, Hafızullah Emin haricinde komünist liderlerin hepsini tutuklattı. Hafızullah Emin ise Sovyetlerin yardımı ile beraber 1978’de Davut ve bütün ailesini katlediyordu. (Armaoğlu, 2005: s. 765-766).
Bu durumlar meydana geldikten sonra Taraki rejimi kendini başkan ilan etmiş, devletin ismi ve bayrağı değişmiş (Bayrağın rengi kızıla çevrilmiş). Halk bu durumu büyük bir tepki ile karşılamış 1979 yılında isyanlar başlamış ve Taraki rejimi merkez dışında kontrolü kaybetmişti. Bunun üzerine Taraki katliamlara başlamış ve 200 bin kişiyi katletmiştir. Akabinde başkanlık el değiştirmiş ve Hafızullah Emin başbakan olmuştur. Emin’in ilk işi sol harekette kader ortağı olan Taraki’yi öldürtmüş ve yönetime el koymuştur. Artık Emin’in iktidara gelmesiyle Sovyetler’in Afganistan’a fiziki müdahalesi başlamıştır.
SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN AFGANİSTAN’I İŞGALİ
Kızıl Ordu Afganistan Topraklarında
Hafızullah Emin iktidarı ile beraber milliyetçi mücadeleyi bastırma görevini Sovyetler kendi üzerlerine aldılar. O kadar ki Aralık 1979 ayında Afganistan’da zaten 20 bine yakın Sovyet askeri bulunuyordu. Bu arada Emin halkı yatıştırmak için bir takım politikalar uyguluyor bir yandan da Taraki taraftarlarını ortadan kaldırmaya çalışıyordu.
Emin’in de bu işi halledemeyeceğini anlayan Sovyetler Birliği tarih 24 Aralık 1979’u gösterdiği andan itibaren Kabil havalimanına uçaklarla asker yığıyordu. Üç gün devam eden bu olaydan sonra 27 Aralık 1979 günü Sovyet askerleri kamu dairelerini işgal ettiler. İki Afgan tümeni de oyuna getirilerek silahsızlandırıldı ve artık Afganistan Sovyetler tarafından işgal ediliyordu. (Demirel, 2003: s. 35).
Başkentteki çoğu askeriyeyi ele geçiren Sovyet askerleri burada bulunan Afgan birliklerinin silahlarına el koydu ve resmi kıyafetli hiç kimsenin askeriyelerden çıkmasına müsaade etmediler. Başkentin yurt dışı ile olan iletişimini ortadan kaldırmak için 27 Aralık gecesi Kabil’deki Merkez Posta ve Telgraf İdaresi’ne saldırı gerçekleştirdi. Fakat Sovyet askerleri başkent içinde bir takım Afgan askerlerinin direnişi ile karşılaştılar. Ancak bütün Afgan askerlerine Sovyetlere karşı koymamaları ile ilgili kesin emir verilmişti. Sovyet komandoları Afgan askerlerinin bu baş kaldırışını üç saatte kırdılar.
Sovyetler 1979 yılının son düzlüğüne gelindiğinde 85 bin kişiye yakın devasa bir ordu ile Afganistan’ı işgal ettiğinde büyük bir dirençle karşılaşacağını düşünmeyen Moskova vardı. Afgan halkı üzerinde Sovyet işgalinin iyi bir sonucu olmuştur o da şudur; Bir çok kabile ve mücahit topluluk arasındaki düşmanlığı bir tarafa iterek tek ses olarak tek bir düşmana karşı savaşmıştır. Sovyetler ve Afgan ordusu ülkenin büyük kentlerini kontrol altına almışken işgalin ilk yıllarında mücahit gruplar ülkenin büyük bir kısmının denetimini sağlıyordu.
Savaştan önce 80 bine yakın olan Afgan ordusu gün geçtikçe sayısal olarak güç kaybediyor ve sayıları 20 bine kadar düşüyordu. Rızaları olmadan askere alınan Afganlar kendine verilen silahlarla beraber mücahit grupların safına geçiyorlardı. Savaş beklenenden daha uzun sürünce Ruslar, daha fazla asker takviye etmeye başladılar. Rus askerlerin sayısı 150 bini geçmesine rağmen hala zafer ilan edemiyorlardı. Bu durum söz konusu olunca Sovyetler topyekûn imha savaşını başlattılar ve kimyasal silahlar kullandılar.
Bu olay dünya kamuoyuna yansıyınca Ruslara karşı tepkiler yığıldı. Ruslar Afganistan’da nihayetinde merkezi yerlerde hakimiyet kurabilmişti. Ancak Ülkenin yaklaşık yüzde 80 veya 90’ı ise mücahitlerin kontrolü altındaydı. Amerika, Afgan mücahitlerine silah yardımını artırdı ve Ruslara karşı destekledi.
Ruslar 1985 yılına gelindiğinde Afganistan’da sürdürdükleri askeri harekatı daha da derinleştirdiler.Fakat yine de Afgan halkının devam ettirdiği direnişi sonlandıramayıp Afganistan’ı tamamıyla kontrol altında tutamadılar. Bu sırada Afganistan’da ki bu sorunu çözümlemek üzere Cenevre’de görüşmelere başlandı. (Uçarol, 2015: s. 1035).
Cenevre görüşmeleri BM genel sekreteri eşliğinde, Afganistan ile Pakistan ve diğer taraftan da ABD ile SSCB arasında 1982 yılına doğru konuşulmuştu. Bu ilişkilerde uzun süre devam etti ve sonuç olarak Afganistan ile Pakistan arasındaki sorunlar çözüldü, bu durum ABD ve SSCB tarafından da onaylandı. Akabinde 14 Nisan 1988 tarihinde Afganistan işgalini sona erdiren anlaşma imzalandı ve 1988-1989 yılları arasında Sovyetler Afganistan topraklarından tamamen çekilerek işgali sona erdirdiler.
10 yıllık işgal döneminde dünya genelinde hiç görülmemiş bir dayanışma gösterilerek Afganistan mücahitleri desteklendi. Mücahitler çok büyük bir direniş göstererek Sovyet ordularına ağır kayıp verdirdiler. Ruslar ülkelerine geri dönerken verdikleri kayıp yaklaşık 25 bin asker ve milyarlarca doları bulan harcamalar. Afganistan işgali bir bakımdan da Sovyetler Birliği’nin çözülmesine neden olduğu için büyük bir önem arz etmektedir. (Kollektif, 2001: s. 26).
Afganistan’ın İşgali Sonrası Yaşananlar
Sovyet askerlerinin ülkeyi terk etmesinden sonra Afganistan’da mücahit gruplar bir araya gelerek hükümet kurdular fakat bu yaşananlar, Afganistan’da bu seferde iktidar durumu için iç karışıklıklar meydana getirdi.
Afganistan’da Rusların işgaline karşın etnik yapıları ve ayrıcalıklı olan gruplar artık aynı yönde bir cephe kurmuşlardı. Fakat işgalden ve sol rejimin kurulmasından sonra bu gruplar arasında da farklı yollara yöneliş görüldü ve bu gruplar ülke yönetiminde söz sahibi olabilmek adına 1990’lı yıllardan itibaren birbirleri ile çatışma haline girdiler.
Etnik kökenleri farklı olan bu güçleri, Afganistan’a sınırdaş ülkeler ile bölgedeki çıkarları doğrultusunda başta Amerika ve Rusya olmak üzere bir çok ülke destekledi. Zamanla Afganistan’daki gruplar içerisinden aşırı dinci Taliban güçlenerek ülkenin büyük bölümüne egemen oldu. Taliban son olarak 1998 yılı Temmuz ayı sonlarında kendisine karşı en güçlü muhalefeti ve direnişi yapan Raşid Dostum’a bağlı güçlerin elinde bulunan ülkenin kuzeyinde stratejik yönden önem taşıyan Mezar-ı Şerife saldırıya geçti. (Uçarol, 2015: s. 1037).
Afganistan’da uzun yıllar devam eden bu iç çatışmalarda Taliban’ın yanında ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi yer almış karşısında ise Rusya, İran ve Türkiye gibi devletler yer almıştır.
Bu yaşananların devamında Taliban hükümeti Afganistan’da kendilerine ait olan ideolojiyi ülkeye yaşayış felsefesi olarak empoze etme gayretlerini ve bu durumu komşu devletlere de yayma gayretlerini sürdürdü. Ayrıca Afganistan’ın kuzeyinde bazı bölgelerde Taliban rejimine karşın baş kaldırmalarbaşladı. Taliban tarafından yönetilen Afganistan’ın, bu olayları 11 Eylül 2001 yılına kadar sürdü. Bu tarihten itibaren dünyada İslami Terör olgusu oluştu. Bu durumdan da Afganistan, El-Kaide ve Usame Bin Ladin ile eşleşince ABD’nin ülkeye girmesinin yolu açılmış oldu.
SONUÇ
Sovyetler Birliği’nin işgali ile başlayan aslında daha öncesinde de bulunduğu topraklarda sorunları olan Afganistan dünyanın en kadersiz ülkelerinde zirveye oynayabilecek bir ülke konumuna nasıl geldiğini gördük. Denize düşen yılana sarılır atasözünün vücut bulmuş hali olan Afganistan dost olarak gördüğü ülkenin açıkladığımız gibi aslında çok önceden Lenin zamanında bile topraklarında gözünün olduğunu bilemezdi belki de… İngilizleri topraklardan uzaklaştırmak isteyen kendine tehdit olarak algılayan Lenin’den itibaren, Afganistan’ın bulunduğu coğrafyayı düşleyen bir Sovyetler Birliği…
Modern bir komünist imparatorluk olarak adlandırabileceğimiz SSCB ise silahındaki son kurşunu kendi ayağına sıkmış, Afganistan’da hem can hem de mal kaybetmiş ve bir zafer kazanamadığı bu topraklardan ayrılırken aslında tabutuna da son çiviyi o topraklarda çakmıştır. Çünkü 1989 yılında Afganistan topraklarından çekilen Sovyetler 10 sene boyunca burada verdiği mücadelede hiç bir şey alamadığı gibi binlerce askerini kaybetmiş milyarlarca doları havaya dağıtmı. Yaklaşık bir kaç sene sonra yıkılarak tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır.
Madalyonun diğer tarafında ise yıllarca işgalde bozguna uğratılmış Afganistan’da işgal zamanlarında bir araya gelip dünya kamuoyundan da büyük destek gören mücahit grupların, konu iktidara gelince tekrardan işgal öncesindeki çatışma ve rekabet ortamına dönmeleri sonucunda yönetimde söz sahibi kim olacak kavgasına düşmüştür. Son olarak iktidara gelen Taliban yönetimi, halkın ne umduk ne bulduk demesine sebep olmuş ve çoğu kesim tarafından bu yönetime karşı da direnişler başladığı görülmüştür.
Sovyet işgali sadece Afganistan’da değişimlere neden olmayıp yarattığı tahribat büyük bir boyuta taşınmıştır. O yıllardan itibaren artarak ilerleyen İslami örgütlerin mensupları ülke içinde kalmayarak dünyanın diğer bölgelerinde de eylemler gerçekleştirmiştir. İşgal, dünyayı sarsan bu olaylara imza atan kimliklerin Afganistan’la bağlantı içerisinde olmasına da neden olmuştur. Her şeyden önce toplumda, sürekli bir çatışma ortamı meydana gelmiş, birbirinden olmayanlar ve olanlarla başlayan çatışmalar daha farklı bir boyut kazanmıştır.
Örneğin; Taliban yönetimi sırasında El-Kaide adlı terör örgütünün 11 Eylül saldırısıyla beraber dünya kamuoyuna “Cihat” ve “Mücahit” kavramlarından sonra “İslami Terör” kavramını da kazandırmıştır ve bunun kökenine indiğimizde karşımıza Sovyetler’in bu topraklarda yaşattıkları siyasi, askeri sorunların ortaya çıktığını görmekteyiz.
Yazılarımızdan haberdar olmak için bizi takip etmeyi unutmayınız 🙂
Yararlanılan Kaynaklar:
1- Armaoğlu, Fahir (2005). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi. İstanbul: Alkım Yayınevi.
2- Akşin, Sina (2017). Kısa 20.Yüzyıl Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
3- Kollektif (2001). Afganistan, Taliban ve Ladin. İstanbul: Birey Yayıncılık.
4- Bauer, Susan Wise ( 2015). Dünya Tarihi: 4.Cilt: Victoria Çağından SSCB’nin Dağılışına. İstanbul: Say Yayınları.
5- Demirel, Emin (2003). Taliban, El-Kaide-Ladin ve Paylaşılamayan Ülke Afganistan. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
6- Oğuz, Esedullah (2001). Hedef Ülke Afganistan. İstanbul: Doğan Kitapçılık.
7- Sander, Oral (2017). Siyasi Tarih 1918-1994. Ankara: İmge Kitabevi.
8- Uçarol, Rıfat (2015). Siyasi Tarih. İstanbul: Der Yayınları.
Başarılı bir yazı tebrikler…