Yazar Başvuru
  • Hakkımızda
  • İletişim
Perşembe, Eylül 23, 2021
Beynelmilel Post
  • Anasayfa
  • Politika
  • Teknoloji
  • Tarih
  • Uluslararası İlişkiler
    • Uluslararası İlişkiler Sözlüğü
Sonuç yok
Tüm sonuçları görüntüle
Sonuç yok
Tüm sonuçları görüntüle
Beynelmilel Post
Sonuç yok
Tüm sonuçları görüntüle
Anasayfa Politika

Oppenheimer’ın Fetih Kuramı

Huzeyfe İşler Huzeyfe İşler
15 Temmuz 2021
İçinde Politika
0
Oppenheimer’ın Fetih Kuramı

Oppenheimer’ın Fetih Kuramı

İÇİNDEKİLER
  • ÖZET:
  • I. GİRİŞ
  • II.KUVVET ve MÜCADELE TEORİSİ
  • III. OPPENHEIMER’IN FETİH KURAMI
    • III.1. Oppenheimer’ın Devlet Kuramlarına ve Sınıf Devleti Kavramına Eleştirel Yaklaşımı
    • III.2. Devletin Oluşumu    
      • 1.Aşama: Yağmalama
      • 2.Aşama: Boyun Eğme ve Artı Değer
      • 3.Aşama: Haraç 
      • 4.Aşama: Ülkesel Birlik
      • 5.Aşama: Hukukun Oluşması               
      • 6.Aşama: Ulus               
  • IV. SONUÇ
  • YARARLANILAN KAYNAKLAR

ÖZET:

Bu çalışmada Franz Oppenheimer’ın devleti açıklayan kuramı üzerine durulmuştur. Devleti, çoban (göçebe) ile çiftçi, köylü(yerleşik) arasında geçen mücadele üzerinden açıklamaya çalışmıştır. Devleti, hukuki veya felsefi olarak değil antropolojinin verilerinden faydalanarak sosyolojik bağlamda açıklamaya yönelmiştir. Oppenheimer bu kuramını fetih olarak adlandırmış ve onun bu kuramı, devleti açıklayan kuramlar arasında kuvvet ve mücadele teorisi içinde değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın temel kaynağını, Oppenheimer’ın 1909 yılında kaleme aldığı, Türkçeye çevrilmiş bulunan Der Staat( Devlet) adlı yapıtı oluşturmaktadır. 

Anahtar Kelimeler: Oppenheimer, Devlet, Devlet Kurumları, Çoban, Köylü, Fetih, Kuvvet ve Mücadele

I. GİRİŞ

    Franz Oppenheimer aslen Alman asıllı bir doktordur. Doktorluğu sırasında, hasta olan kişilerin çoğunlukla işçi sınıfına mensup olduğunu gözlemlemiştir. İnsanlar arasında gözlemlediği bu eşitsizliği fark eden Oppenheimer, bu sorunun çözümünü tıpta değil ekonomi ve toplumsal koşulların düzeltilmesinde görmektedir(Oppenheimer:1984, 9). Dolayısıyla oluşan bu bilinç, Oppenheimer’ı sosyal bilimlere yönelmeye teşvik etmiş ve bu çalışmada ele alacağımız devlet kuramının bu şekilde oluşturmaya başladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

   Devleti açıklayan kuramlar arasında hatta devletin tanımı noktasında birbirinden oldukça farklı görüşler bulunmaktadır. Eski Yunan’dan günümüze kadar devleti açıklayan birçok farklı kuram bulunmaktadır. Bunun nedeni, bilimin gelişmediği dönemlerde insanlar devleti açıklamaya veyahut devleti meşrulaştırmak için felsefi ve dini doktrinlere yönelmiştir. Ayrıca sosyal bilimlerin gelişmesiyle birlikte özellikle de antropolojinin gelişmesi, ilkel toplumlar hakkında devleti meydana getiren bulgulara rastlanmıştır. Felsefi ve dini doktrinlerin düşünsel ve soyut olmaları nedeniyle devleti açıklamada sayısız düşünceler öne sürülebilmektedir. Örneğin; Aristoteles’in devleti, ailenin büyüyüp gelişmesiyle meydana gelmektedir veya Platon’un devleti, toplumsal işbölümünün sonucu ortaya çıkmıştır. Bir başka örnek ise toplum sözleşmecileri olan Hobbes, Locke ve Rousseau’nun doğa halinde olan insanların bir sözleşme yaparak kendisinden üstün bir güce özgürlüklerini devretmesi sonucunda devlet meydana gelmektedir. Görüldüğü gibi bunlar devleti açıklamada bulgulardan yola çıkarak değil felsefi açıklamayla öne sürülmüş teorilerdir. Kaldı ki bu teoriler hakkında, tamamen doğru veya yanlış bir izah da getirilememektedir.

     Antropolojinin gelişmesiyle birlikte, ilkel toplumdan uygar topluma geçiş hakkında edinilen bulgular ışığında devleti açıklamaya çalışan kuramlar, daha geniş ve daha bilimsel bir forma ulaşmış bulunmaktadır. Edinilen ilk bulgu olan toplumsal artı, ilkel toplumdan uygar topluma geçişin kilit kavramını oluşturmaktadır. Toplumsal artı, bir topluluğun doğrudan üretici işlerde çalışan üyelerinin tükettiklerinden daha fazla üretmeleriyle oluşan ve doğrudan üretici işlerde çalışmayan kimseler tarafından kullanılan fazlalıktır(Şenel:1995,23). Bu açıdan bakıldığında, yöneten ile yönetilen sınıf ayrımının ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

    İlkel toplumlarda(devlet öncesi) nüfusun az olması ve tarımsal faaliyetin gelişememiş olması nedeniyle eşitlikçi ve barışçı bir yapı gözlenmektedir. Çünkü çiftçi yalnızca kendisine yetecek kadarını üretmektedir. Dolayısıyla başka bir toprağa genişleme ihtiyacı da duymayacaktır. Tarımsal faaliyetlerin gelişmesiyle kendisine yetecek kadardan fazlasını üreten çiftçi özel mülkiyeti oluşturmakta ve dolayısıyla sınıfsal eşitsizliği meydana getirecektir(Şenel:1982,175). Bu noktadan yola çıkarak çoğu sosyal bilimci, devletin ortaya çıkışını mülkiyet konusunda eşitsizlik ve toplumsal artının meydana gelmesine bağlamaktadır. Fakat bu mülkiyet farklılığının ve toplumsal artının oluşması devleti açıklamada yeterli olamamaktadır. Çünkü toplumsal artının meydana gelmesi ve toplumsal farklılaşma, iç veya dış faktörlerle meydana gelebilmektedir(Şenel:1995,38). İç faktörler; Engels’in kuramında olduğu gibi toplumda mülkiyetin ve işbölümü yaygınlaşması sonucu devlet meydana gelmektedir. Toplumsal artıya sahip olmak isteyen mülkiyet sahipleri ile toplumsal artıyı üreten kesim arasındaki sınıfsal mücadele, devleti meydana getirmektedir. Bu bakımdan devlet; sınıf farklılığı üzerine kurulmuş, özel mülkiyeti korumak amacıyla üretici sınıfı baskı altında tutma ve sömürme aracıdır(Claessen, Skalnik:1993,7-8). İç faktörlere sulama sisteminin varlığı da örnek verilebilir.

Tarımsal toprakların sulanması için kanal açma, set kurma, baraj yapma gibi su denetleme bayındırlık işlerini başlatacaktır. Bunların yapılabilmesi için insan yönetimi ve işbölümü gerekmektedir. Böylesine büyük işlerde çalışanları koordine edebilmek için uzmanlık ve yöneticilik yani yöneten bir sınıfın varlığı ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla devlet, sulama faaliyetlerinin denetlenmesi sonucu olarak ortaya çıkmaktadır(Şenel:2006,263). Böylece sulama sisteminin varlığı daha çok üretim dolayısıyla daha çok toplumsal artının ortaya çıkması demektir. Görüldüğü gibi bu görüşlere göre devlet, toplum içindeki sınıf farklılaşması sonucu ortaya çıkan bir kurumdur.      Devleti açıklamada bir diğer faktör ise dış etkenlerdir. Çalışmamızın özü itibariyle Oppenheimer’ın fetih teorisi de dışsal faktörlere girmektedir. Bu yüzden öncelikle devleti kuvvet ve mücadele olarak açıklayan görüşleri ayrı bir başlık altında incelikten sonra Oppenheimer’ın fetih kuramına geçmek doğru olacaktır.

II.KUVVET ve MÜCADELE TEORİSİ

    Kuvvet ve mücadele teorisi, devletin ortaya çıkışını, insanlar arasında meydana gelen çatışmalar, savaşlar sonucu kuvvetli olanın zayıf olanı yenmesiyle açıklamaktadır (Düvenci:2018, 108). Bu teoride bahsedilen çatışma durumu yukarıda, Engels’in kuramında bahsettiğimiz üzere içsel bir çatışma değil bilakis iki farklı toplumsal sınıfın, dışsal müdahale sonucu ortaya çıkan çatışmadır. Bu teoride insanlık tarihi, ilkel toplumdan uygar topluma geçerken bağımsız köyleri evrimsel bir şekilde devlete götüren etmen, toplum içindeki menfaatlerin düzenlenmesi değil yalnızca güçtür(Carneiro:2006,253). 

    Devlet, güçlünün zayıf yenmesi ile oluşmakta ve yenen taraf, yenilen tarafı sömürmektedir. Dolayısıyla devlet, kuvvetli olan tarafın kendi çıkarını koruması ve sömürüyü devam ettirmek aracından başka bir şey değildir(Düvenci:2018, 69). Bu görüş daha çok yerleşik ve göçebe toplumlar arsında geçen mücadelelere dayanmaktadır. Göçebelerin aynı zamanda savaşçı olmaları nedeniyle, yerleşik toplumlara üstünlük sağlaması ve onları haraca bağlayıp himaye altına alması sonucu devlet formasyonu ortaya çıkarmıştır. Bu konu hakkında ilerde Oppenheimer’ın fetih kuramını anlatırken detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.    

       Bu teorinin diğer bir önemli düşünürü hatta ilk temsilcilerinden olan İbn Haldun’dur. İbn Haldun toplumların yapılarını açıklarken, üretim ve hayat tarzlarını göz önünde bulundurarak bedevilik(göçebe) ve hadarilik(yerleşiklik) kavramları üzerinden açıklamaktadır(Çiftçi:2018, 515). Bedevi toplumlar, geçimini hayvancılık üzerinden sağlayan, ziraat ve zanaatla uğraşmayan toplumlardır. Hadari toplumlar ise bedeviliğin tam tersidir, çiftçilik ve zanaat sahibi toplumlardır. Bedeviler, yerleşik hayatın nimetlerinden faydalanamadığından, yalnızca zaruri ihtiyaçlara ulaşabilmektedirler, bundan dolayı hadari toplumların eriştiği refaha varamazlar. Dolayısıyla bedeviliğin asıl amaca refaha ulaşmak yani yerleşik yaşama geçmektir(Haldun:2016,326,368-369.

Bedevi toplumlar, hadari toplumlara göre daha yiğit ve cesur oldukları için onların mallarına kolayca el koyabilir(Yetkin:2008,281) ve devlet, bu güç kullanmanın sonucu olarak meydana gelmiştir(Haldun:2017, 7). Görüldüğü gibi İbn Haldun çağdaşlarının ilerisinde olarak, göçebe ve yerleşik toplumlar üzerinden, bir güç devleti teorisi ortaya koymaktadır. Fakat bu noktada belirtilmelidir ki İbn Haldun devleti, temel ihtiyaçların karşılanması için doğal bir sonuç olduğunu belirtmektedir. Bu bakımdan kuvvet ve mücadele teorisini savunanlar arasında farklılık arz etmektedir. 

   İbn Haldun örneğinde olduğu gibi bu teorinin en önemli noktası; devletin, bir güç ve gasp yolu ile insanları boyunduruk altına alıp, haraç ve koruma hizmeti ile sömürünün zor veya ikna yolu ile sistematikleştirilmesidir.

    Tarihte yapılan savaşlar ve istilalar sonucu devletlerin ortaya çıktığı tespit edilmiştir hatta ilkel toplumlarda göçebeler ile yerleşik çiftçiler arasında yapılan müdahale sonucu devletlerin de ortaya çıktığı bilinmektedir. Buna örnek olarak Sümer kent devletlerinin oluşumu gösterilebilir. Aşağı Mezopotamya’ya çevre dağlık bölgelerden inen göçebeler, çiftçi ile girdikleri savaş sonucu onları toplamsal artı üretmeye zorlayınca toplumsal katmanlaşmaya varacak bir devinim meydana gelmiştir. Kaldı ki, Aşağı Mezopotamya halklarının dilleri Sami kökenlidir ancak Sümercenin bir Sami dili olmadığı bilinmektedir. Bu durum, Sümerlerin o bölgenin halkı olamamasına ve bu bölgede kurulan devletlerin fetih yoluyla meydana geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır(Şenel:2006, 358-359). Ayrıca Mezopotamya kentlerinde hendek, duvar gibi savunma sistemlerinin varlığı genellikle göçebe toplulukların saldırılarını önlemek için kullanıldığı görülmektedir(Düvenci:2018, 78). Bu bakımdan kuvvet ve mücadele teorisini açıklamak için Mezopotamya’da kurulan devletler güzel bir örnek olmaktadır.

   Bu teorini en önemli savunucusu olan Oppenheimer da Devlet adlı kitabında, Mezopotamya halklarından faydalanarak kuramını açıklamaya çalışmıştır.

III. OPPENHEIMER’IN FETİH KURAMI

III.1. Oppenheimer’ın Devlet Kuramlarına ve Sınıf Devleti Kavramına Eleştirel Yaklaşımı

Oppenheimer devleti, hukuki-sosyolojik açıdan değil yalnızca sosyolojik olarak ele almaktadır. Tabi ki bu incelemeyi yaparken tarih ve ekonomi metotların da faydalanarak teorisini geliştirmiştir(Oppenheimer:1984, 35). Devlet olgusunun açıklanmasında birbiriyle zıt, uzlaştırılamayacak görüşler olmasına dikkat çeken Oppenheimer, bu evrensel olgunun sosyolojik açıdan incelenmediğini ve devletin doğasını ancak dünya tarihinin geniş bir şekilde incelenmesi sonucu ortaya çıkacağını belirtmektedir(Oppenheimer:1984, 36). Bu bağlamda kendisinin yapmaya çalıştığı şey de devleti felsefi temellerden sıyırıp; tarih, antropoloji, ekonomik ve sosyolojik açıdan ele almaktır.

    Oppenheimer göre devlet;  ne Platon’da olduğu gibi birlikte yaşama arzusu ne de Aristoteles ’deki gibi doğal bir oluşumdur. Devlet ne de Hobbes, Locke veya Rousseau’nun herkesi inandırmaya veya devleti meşrulaştırmaya çalıştığı bir sosyal sözleşmedir. Devlet, Hegel’deki gibi evrensel alturizm alanı veya Cicero’daki hukuksal ürünün sonucu da değildir. Ona göre bu görüşlerin doğruluk payı olmakla beraber gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır hatta çoğu tamamen yanlıştır(Oppenheimer:1984, 38-39).

    Oppenheimer’a göre devlet; sınıf devletinden başka bir şey değildir. Tarihte kurulan her devlet ya mülk ya da rütbe farklılıklarından dolayı ortaya çıkan, alt ve üst toplumsal yapıdan oluşan hiyerarşik bir yapıdır(Oppenheimer:1984, 40). Devleti, sınıf ile özleştirmesi bakımından Engels’in kuramına yaklaşmaktadır. Fakat yukarıda da bahsettiğimiz üzere Engel devletin oluşumunu toplum içinde meydana gelen farklılaşma sonucu yöneten-yönetilen olarak ayrıldığını belirtmiştik. Oppenheimer ise ileride daha ayrıntılı inceleyeceğimiz üzere devleti oluşturan temel faktörün, çoban-köylü arasında geçen mücadeleye yani devletin dışsal bir müdahale sonucu ortaya çıktığını izah etmiştir. Kısacası Oppenheimer’ın sınıf çatışması, toplum içi değil, birbirinden tamamen farklı iki toplum arasındadır(Kırlı:2019,32).

     Devleti içsel faktörlerle açıklayan doğal hukuk filozoflarına(Örneğin; Rousseau, Augustinus) göre sınıf kuramı; “İlkel toplum içinde birlik oluşturan insanlar zamanla mülkiyet sahibi olmaya başlarlar. Çalışkan olanlar mülk daha çok mülk edinmeye başlarken tembel olanlar mülk edinemezler. Bunun sonucu olarak hali vakti yerinde olan kişi mülkünü yani toprağını, toprağı olmayan bir başka kimseye kiralar. Böylece bir kesim sürekli zenginleşirken diğer kesim ona muhtaç hale gelmektedir. Mülkiyetin daha da farklılaşması sonucu toplumsal sınıf farklılıklarını ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucu olarak mülk sahibi olan sınıf, kendi çıkarlarına uygun olarak diğer sınıfı kamu işleri için zorlamasıyla; yöneten, mülk sahibi olan kesim ile mülk sahibi olmayan kesim olan proletarya meydana gelmiştir. Böylece devlet, mülk farkından dolayı yöneten ile yönetilen olarak ayrılmıştır (Oppenheimer:1984,41).”

    Oppenheimer’a göre doğal hukukçuların sınıf devleti kuramı peri masalından ibarettir. Ona göre bu kuram son derece yanıltıcı ve bilimsellikten uzaktır. Doğal hukukçulara göre mülk sahibi olmayan sınıf, insanlar tarafından tüm toprakların işgal edilmesinden sonra ortaya çıkmış olabileceğini iddia etmişlerdir. Ancak Oppenheimer’a göre sınıf devletinin bu şekilde meydana gelmesi mümkün değildir. Ona göre: “ilkel dönemde hava, su kadar işgal edilmemiş toprak parçası bulunmaktadır dolayısıyla insanların bu topraklara sahip olma olanakları oldukça çok olması göz önünde bulundurulursa, insanlar neden bir başkası için çalışsın?” (Oppenheimer:1984, 42). Kaldı ki ilkel dönemde, verimli arazinin çokluğu ve nüfusun az olması nedeniyle toprağın marjinal faydası çok azdır(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 92). Bu bakımdan ilkel dönemde çiftçi ancak kendisine yetecek kadar üretmekte ve bundan fazlasını üretmeye ya da toprağını genişletmeye ihtiyaç duymayacaktır. Çünkü toprağını genişletmesi demek çiftçi için emek israfı olacaktır. Böylece doğal hukukçuların sınıf kuramı mantıksızlıktan ibaretti.

    Oppenheimer sınıf devletinin, toprağın kıtlığa ulaşmasıyla başladığını kabul etmektedir. Ancak yukarıda açıkladığımız üzere sınıf devleti, toprağın doğal kıtlığa ulaşmasıyla değil, toprağın hukusal olarak kıtlığa ulaşmasıyla meydan gelir. Yani günümüzde bile işgal edilmemiş toprak bulunurken, toprağın doğal kıtlığa ulaşması muhtemel değildir. Bu yüzden toprağın kıtlığa ulaşması, yönetici sınıfın-çobanın( ilerde devletin oluşumunda daha net bir şekilde bahsedeceğiz) bu verimli toprakları işgal ederek, uyrukların-çiftçinin buralara yerleşmesini önlemesi sonucu oluşmuştur. Bu yüzden devlet yani sınıf devleti fetih, işgal ve boyun eğdirme yoluyla oluşmuştur(Oppenheimer:1984, 44-45).

   Görüldüğü gibi Oppenheimer devleti açıklayan kuramları soyut olarak görmekte ve bunlar devletin kökenini anlamada bizleri yanılmaktadır. Ayrıca sınıf devleti kavramı kabul etmekle beraber, bu kavramı açıklamada diğer düşünürler ayrılmaktadır. O doğal hukukçuların sınıf devleti kuramının mantıklı olmadığını ve herkes tarafından kabul edilen bu düşüncenin Rousseau tarafından ekonomicilere geçerek onları yönlendirmiş dolayısıyla onları olgulardan uzaklaştırdığını iddia ederek bu kurama farklı bir bakış açısı getirmeye çalışmıştır. Ona göre doğal hukukçuları hatası, toprakların işgal edilme sürecini erken başlatmış olmalarıydı(Oppenheimer:1984, 43).

III.2. Devletin Oluşumu    

Oppenheimer’a göre insanın yaşamını sürdürebilmesi için taban tabana zıt yol bulunmaktadır. Bunlar, çalışmak ve soymaktır(Oppenheimer:1984, 52). Aslında tüm kuramını bu iki yol üzerine kurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Toplumların ve tarihin kalkınma mücadelesi, üretmek ve üretileni gasp etmek üzerine kuruludur(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 86). Oppenheimer bu mücadeleyi “ekonomik yollar” ile “siyasal yollar” olarak ayırmaktadır. Ekonomik yollar, gereksinimlerin karşılanmasında izlenen yoldur yani üretimdir. Siyasal yollar ise başkasının çalışmasını karşılıksız elde etmedir yani gasp etme ve boyun eğdirmedir(Oppenheimer:1984, 53). Dolayısıyla insanlık tarihinin gelişimi üreten ile sömüren arasındaki sınıf çatışmasına dayanmaktadır. 

     Oppenheimer yaptığı bu ayrımla Marks’ı da eleştirmektedir. Ona göre Marks; ekonomik yollar ve siyasal yolların ayrımını yapamadığı için görkemli kuramından uzaklaşmıştır. Marks, köleliği ekonomik kategoride gösterip, kuvveti ise ekonomik güç olarak göstermiştir(Oppenheimer:1984, 54). Hâlbuki kölelik; insana güç kullanarak boyun eğdirme ve insan emeğinin, bir başkası tarafından sömürülmesidir. Yani kölelik siyasal yollar ile ortaya çıkan bir kurumdur. Bu bakımdan Oppenheimer’a göre Marks, araçlar ile amaçlar ayrımını yapamamıştır. Buradan yola çıkarak Oppenheimer hakkında ekonomik indirgemeci yaklaşmadığını söylemek mümkündür. 

     İnsanlığın ve devletin gelişimi bu iki yolun birbiriyle çatışması sonucu meydana geldiğini belirten Oppenheimer; devleti, siyasal yolların oluşturduğu bir örgüt olarak görmektedir. Siyasal yolların varlığı ekonomik yolların varlığına bağlıdır(Çöllü:2019: 112). Çünkü soygun yapılabilmesi için ileri düzeyde gelişmiş bir ekonomik örgütlenme gerekmektedir. Herkesin aynı düzeyde üretim yaptığı bir toplumda soygun yapmak mantıklı değildir. Bu yüzden ilkel toplumlarda devlet meydana gelmemiştir(Oppenheimer:1984, 53). Ekonomik örgütlenmenin gelişmemesinin sebebi; ilkel köylünün, tarımsal faaliyetlerini çapa ile yürütmesinden kaynaklıdır.

Çapa ile üretim yapan ilkel köylü, ancak kendisine yetecek kadar üretmektedir. Dolayısıyla üretimin az olması, yağmanın önünde engel olacaktır bu yüzden de yağma olmadığı için devlet meydana gelmeyecektir. Sabanın varlığı ise ancak devlet içinde görülebilmektedir çünkü saban kullanımı daha büyük tarım arazisi ve boyun eğdirilmiş işçinin çalıştırılması demektir (Oppenheimer:1984, 55). Ayrıca sabanın kullanılması, hayvanların evcilleştirilmesine ve toprağın sürülmesi için koşum takımlarının varlığına ihtiyacı ortaya çıkaracaktır, bunun göçebe çobanlar tarafından gelmiş olması muhtemeldir (Oppenheimer:1927, 14).  Bu bakımdan ilkel köylüler, devleti ortaya getirecek güce sahip değildirler.

    Devletin meydana gelmesi için ekonomik ve siyasal yolların birbiriyle çatışması gerektiğinden bahsetmiştik. Oppenheimer’ın bu ikili yapısı, devleti oluşturan toplumlara da yansımaktadır; toplumları çoban(göçebe) ve köylü(yerleşik) olarak iki tür topluluğa ayırmaktadır. Köylü; üretimin temsilcisi, iktisadi araçları kullanandır. Çoban ise geçimini siyasal yollar ile sağlayandır(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 86). Bu iki topluluk da kendi aralarında, Tonnies’in vurguladığı gibi ortak fayda ve komünal yaşam üzerine kurulu “biz” bilincine sahip topluluklardır. Yani ilkel insan, kendisini grubun bir parçası olarak değil de bir üyesi olarak görür(Oppenheimer:1927, 13).

   Köylü; toprağın tutsağı olarak yaşan, hareketsiz, kendisine yetecek kadar üreten dolayısıyla genişleme arzusu olmayan barışçıl topluluklardır. Ayrıca ilkel köylü toplulukları birbirlerine gevşek bağlanmış topluluklardır(Oppenheimer:1984, 56). Bu bakımdan ilkel köylü toplumunda toplumsal ve ekonomik bir örgütlenme görülmemektedir.

     Çoban ise köylünün tam tersidir. Devlet olmayı gerektirecek pek çok özellik onlarda bulunmaktadır(Çöllü:2019: 113). Çobanlar arasında mülk(sığır) farklılıkları, sınıf farklılıkların meydan getirmektedir. Sığırı çok olan, fakir olanı kendi sürüsüne bakması için çalıştırır. Bu da mülkü fazla olanın kabilenin başına geçmesine neden olur(Oppenheimer:1984, 58). Göçebe toplumların ekonomik faaliyetlerini hayvan yetiştiricilik ve yağma olduğunu belirtmiştik. Göçebelerin at, deve gibi binek hayvanları kullanarak kolay hareket etmesi, hızlı karar almaları, disiplinli olmaları ve gittiği yerde ordu karargâhı gibi konaklamaları onlara devlet olma yolunda avantaj sağlamaktadır(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 88). Bu bakımdan göçebe; çoban olarak ekonomik, savaşçı olarak siyasal bir kavramdır(Oppenheimer:1984, 63-64). Böylelikle çobanın devlet aşamasına gelebilmesi için toprak parçasını işgal etmekten başka seçenek kalmamıştır. Bu yüzden çoban, askeri açıdan savaşçı ve disiplinli olması bakımından devleti oluşturan aktif etmendir(Oppenheimer:1927, 14).

     Oppenheimer’a göre devletin oluşumu fetih yoluyla gerçekleşmektedir. Tüm devletlerin doğuş nedeni köylü ile çoban, çalışan ile soyanlar arsında geçen mücadele dayanmaktadır (Oppenheimer:1984, 69). Güçlü ve aktif olan çobanın, pasif ve barışçıl olan köylüye uyguladığı tahakküm sonucu daha yüksek toplumsal tür olan devlet ortaya çıkarmıştır.

    Oppenheimer’a göre aslında devlet, çoban ve köylünün enerjilerinin birleşmesiyle meydana gelmektedir(Carneiro:2006, 253). Ona göre devlet cinsel üreme yoluyla meydana gelmiştir. Bu durumu şöyle açıklamaktadır;

“Küçük, son derece aktif, hareketli bir titreşen hücre olan erkek öğe, spermatazoon (sperm hayvancığı), hareket edemeyen, büyük, aktif olmaktan uzak hücreyi, ovümü (yumurtacığı), yani dişilik öğesini arayıp bulur; onun içine girer, içinde eriyerek onunla birleşir. Bunun sonucunda olağanüstü bir gelişme, büyüme; yani, kendisine adım adım eşlik eden bir bütünleşmeyle birlikte görülen harika bir farklılaşma doğar. Bu sosyolojik döllenme eyleminde, doğaları gereği tarlalarına bağlı, edilgin köylüler ovümdür; çobanların hareketli kabilesi ise spematazoon; döllenmenin sonucunda, organları. Bakımından daha tam bir farklılaşmaya uğramış, bütünleşmeleri çok daha eksiksiz olan, daha yüksek bir toplumsal organizmanın olgunlaştığı görülür. Söz konusu iki organizma türü arasında, kolaylıkla bundan başka benzerlikler de kurulabilir. Sınır kavgaları, sayısız spermatazoonun, sonunda içlerinden birinin, en güçlüsünün ya da en şanslısının mikrofili bulup fethetmesine dek, ovümün çevresinde kaynaşmalarına benzetilebilir. Ovümün spermatazoon gözündeki neredeyse sihirli çekiciliği, bozkırın çobanlarını ekilip biçilen ovalara çeken, ondan daha az · sihirli olmayan güç ile karşılaştırılabilir.”[1]

    Bir çoban kabilesinin, çiftçi bir halkı boyunduruk altına almasıyla devletin oluşumu başlamıştır. Fakat devletin oluşumu yalnızca yapılan yağma ile değil çiftçinin toplumsal artısına el koyma ve sömürüyü devam ettirmek için yapılan yasalara da bağlıdır. Bu yüzden devletin oluşumu altı aşamada gerçekleşmektedir.

1.Aşama: Yağmalama

     Bu aşamada göçebe topluluk, tek bir amaç için patriarkal çevrede toplanır. Bu da yağmalama arzusudur. Savaşma, yağmala işi oldukça disiplinli, kudretli ve zorbaca bir iktidar gerektirmektedir. Bu yüzden göçebeler bu nitelikler haizdirler(Oppenheimer:1984, 73).     

     Birinci aşamada; çoban ve köylü arasında sınır kavgaları, adam öldürme, soygun ve kadınların kaçırılması gibi olaylar meydana gelmektedir(Oppenheimer:1984, 71). Girişilen mücadelede köylü kendilerince bu saldırıları bertaraf etmeye çalışır ancak bu saldırılara karşı direnci kalmayarak toprağını eninde sonunda göçebenin insafına bırakır ve duruma tahammül etmeye başlar(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 88).

     Oppenheimer devletin oluşumunda ilk aşama olarak yağmalamaya işaret etmektedir. Fakat devletin oluşması bu aşamada yüzyıllarca kalabilmektedir(Oppenheimer:1984, 71). Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi devletin oluşması için salt siyasi yollar veya ekonomik yollar yeterli değildir. Bunun nedenini çobanın geçimini yalnızca yağmadan elde etmesidir. Bu durum ikinci aşamada daha iyi anlaşılacaktır.

2.Aşama: Boyun Eğme ve Artı Değer

    Bu aşamada çobanın üstünlüğüne yenik düşen köylü, daha fazla direnecek gücü kendisinde bulamadığı için çobana boyun eğmek zorunda kalmıştır. Çoban da aslında çiftçinin toprağını süremeyecek duruma geldiğini fark ettiğinden onun yaşamasına izin vermiştir. Aynı zaman da çobanın fark ettiği şey; çiftçinin bütün malına el koymasının kendi zararına olduğudur (Çöllü:2019, 114). Çiftçinin bir sonraki ürünü elde etmesine yetecek kadar araç gereç ve malı çiftçiye bırakır. Oppenheimer’ın tabiriyle; çoban, birinci aşamada arı kovanını soyan ayı konumunda iken ikinci aşamada arılara kışı geçirecek kadar bal bırakan arıcı durumundadır(Oppenheimer:1984, 75-76).

    Çobanın, çiftçinin yaşamasına izin vererek siyasi ve iktisadi anlamda büyük büyük bir adım atılmıştır. Çünkü çoban, kapitali keşfetmiştir. Şöyle ki; boyun eğdirilen köylü, çoban tarafından kendisi için çalışacak ve üretilen değerin artına el konulacak olan bir servet konumuna gelmiştir. Bu durum aslında köleliğin ortaya çıkmasına işaret eder(Oppenheimer:1984, 76). Böylelikle köleliği bulan ve insanı ekonomik olarak sömüren ilk topluluğun göçebeler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır(Oppenheimer:1984, 60).

     İnsanın sömürülmesinin yani köleliğin keşfedilmesiyle devletin oluşumunu siyasi olarak geliştiğini göstermektedir. Bu aşamada siyasal bir devrim olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nedenlerini şöyle açıklayabiliriz; köleliğin keşfedilmesiyle devlet için gerekli olan sınıfsal yapının kurulmuş olması ve önceden kendisi için üreten çiftçinin, şimdi daha fazla üretip, artısını çobana vermesi gerektiğinden dolayı devletin kurulması için temel olan gereksinimler sağlanmış olacaktır(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 88). Dolayısıyla bu aşamada devletin ana hatlarının meydana geldiğini söyleyebiliriz.

3.Aşama: Haraç 

     Bu aşamada çiftçinin ürettiği artı ürün, haraç veya vergi mahiyetinde çobana gider(Çöllü:2019, 114). Bu aslında çoban için de köylü içinde karlı bir iştir. Çünkü çoban için kan dökmektense haraç almak daha basit ve karlıdır. Köylü tarafından ise, savaşmaya meyilli olmadığı için topraklarını koruma amacıyla çobana haraç vermeyi kabul eder ve onun himayesine girer. Böylelikle çoban, yağmacılıktan himayeci konumuna gelmiştir(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 89).

     Çoban, köylüyü himaye altına alarak, köylünün başka göçebeler tarafından yağmalanmasını engellemektedir. Garanti altına aldığı bölgedeki haracı bir kenarda tutan çoban, bu sayede başka bölgeler de yayılma fırsatını bulacaktır(Oppenheimer:1984, 79). Böylelikle haraç, köylüyü korumak amaçlı zorla veya ikna yoluyla alınan değerdir.

Çobanın bu himayeciliği, aslında yukarıda bahsettiğimiz üzere devletin oluşumunda çoban ve köylü ilişkisini, sperm ve yumurta üzerinden cinsel yolla üremesine dayandırılabilir. Çoban sperme benzetilerek yumurta olan köylüyü döllenmesiyle yeni bir toplumsal organizma meydana gelir. Bu döllenme sonucu çoban eril kişi olarak koruyuculuk görevini otomatik olarak üstelenecektir(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 89). Buradan anlaşılacağı üzere Oppenheimer devleti eril bir formda değerlendirmektedir. Üstelik göçebe kabilelerin patriarkal çevrede toplanıldığı düşünüldüğünde Oppenheimer’ın bu iddiası desteklendiğini söyleyebiliriz.

4.Aşama: Ülkesel Birlik

      Bu aşamada iki sınıfın tek bir toprak parçası üzerinde yerleşmelerini ifade edilmektedir. Devletin hukuksal tanımın yaparken belirli bir toprak parçası üzerinde yerleşmiş olmak son derece önemlidir. Bu açıdan bakıldığında, önceki aşamalarda çoban ve köylünün ilişkileri uluslararası bir nitelikte iken bu aşamada ulus içi ilişkilere evirilmektedir(Oppenheimer:1984, 80).

     Çobanın haraca bağladığı köylü ile beraber oturması; hem köylülerin başka bir topluluğa haraç vermesini önlemiş olur(Çöllü:2019, 114) hem de diğer göçebelerin köylüleri yağmalamalarını önleyecek bir savunma sistemi oluşturarak köylülerin ekonomik faaliyetlerini daha rahat yapmalarını sağlamış olur. Böylelikle çoban, köylünün çevresinde oturarak onların iç düzenlerine- dinsel, ekonomik yöntem- karışmadan, haracı denetleme imkânına erişmiş olur(Oppenheimer:1984, 80).

Oppenheimer’ın bu aşamadaki göçebe toplumun kademeli olarak yerleşik hayata geçmesi bize İbn Haldun’un bedevilikten(göçebelikten) hadariliğe(yerleşikliğe) geçişini anımsatmaktadır.

5.Aşama: Hukukun Oluşması               

    Zaman içinde köylülerin kendi içinde veya komşu köylerle yapmış olduğu savaşlar onların üretici yönlerini körelterek savaşçı bir yapıya dönüşmesine sebep olmuştur. Bunu fark eden çoban, üretimin düşeceğini öngörerek rasyonel bir hareketle hakem rolüne bürünme ihtiyacı hissetmiştir(Oppenheimer:1984, 83). Çoban, haracın düşeceği endişesi ile yönetici olarak sorunu kavga ile değil kurallar bütünü içinde çözmek istemiştir(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 91).

     Bu aşamaya kadar bakıldığında yönetici sınıfın iki görevi ortaya çıkmaktadır. Birincisi, güvenliği sağlamak; İkincisi ise adaleti ve iç düzeni tahsis etmektir(Oppenheimer:1927, 15). Görüldüğü gibi ilkel dönemdeki devletin temel görevi modern devlette de aynı şekildedir. Fakat unutulmamalıdır ki yönetici sınıfın adaleti ve güvenliği sağlama aracı; boyun eğdirdiği kitlenin sömürüsünü kolaylaştırmaktan başka bir şey olmamıştır. Bu yüzden Oppenheimer’ın bahsettiği hukukun oluşumu, Marks’ın kuramındaki üst yapı olan hukukun, tahakküm aracı olmasıyla örtüşmektedir.

6.Aşama: Ulus               

    Son aşama olan ulusta öncelikle belirtilmelidir ki siyasi bir yapı etrafında birleşme değil, toprağa ve tarıma dayalı ekonomik bir faaliyet çevresinde bütünleşmedir(Türkoğlu, Seçilmiş:2006, 91). Bu aşamada üretimin değişmeyeceği, toplumsal yaşamın tek bir çatı altında muhafaza edileceği bir ulus meydana gelmiştir. İki sınıf birbirleriyle tamamen kaynaşma ve dayanışma içerisindedir.  

     İki kesim arasında olan farklılıklar; gelenek, konuşma, din ve yabancı düşman birbirleriyle karışır ve kendi aralarında aynı devlete ait olma duygusu ile bir bütün oluşturacak şekilde bir bütün içinde erir(Oppenheimer:1984, 84, 92). Bu duygusal birlik yönetici sınıfın adaleti sağladıkça yasalar ile daha da pekişerek, dayanışma duygusu daha güçlü bir hal alacaktır. Bunun sonucunda fetheden ile fethedilen arasında biz bilincine sahip bir tolum ortaya çıkacaktır(Oppenheimer:1927, 16).

     Tüm bu aşamalar göz önüne alındığında ilkel devletin fetih yoluyla kurulduğu ve gelişimini tahakküm ve sömürü ile devam ettiğini söyleyebiliriz. Çoban, köylüye boyun eğdirerek onu köleleştirir ve onun artısına el koyar. Böylelikle köleliği ilk keşfeden grup olan çobanlar, sınıf devletinin temelini atmıştır. Çoban, aldığı haracın karşılığı olarak çiftçinin güvenliğini ve toplum içi adaleti sağlamasıyla, egemenliğin hukuksal niteliği de belirmiş olur. Egemen, toprak rantını sürekli kılabilmek için hukuk ve yasa aracılığı ile siyasal yollara başvurmaktır. Hukuksal yapını da sağlanmasıyla iki sınıf arası farklılıklar birleşerek ilkel devletin son hali meydana gelmiştir.

IV. SONUÇ

      Oppenheimer, göçebelerin köylülerin mallarını yağmalama arzusu üzerinden devleti meydana getiren temel itin ekonomik olduğunu ileri sürmüştür. Ancak devletin oluşması için yalnızca ekonomi yeterli değildir, salt anlamda yağmala arzusu, çiftçiyi tekrar kendi adına çalışmaya yönlendirecektir. Bu da devletin oluşmasına engeldir; Çünkü Oppenheimer’a göre devletin oluşması için insanın siyasal yollarla boyunduruk altına alınıp sömürülmesi lazımdır. Böylece devleti meydana getiren temel motivasyon ekonomidir. Ancak devleti meydana getiren etmen siyasaldır.

    Oppenheimer’ın devleti Aristoteles veya Platon gibi felsefi düzeyde ele almadı. Onların ve diğer filozofların devlet kuramını sınıfsal yapıyı meşrulaştırmaya yarayan kuramlar olarak değerlendirdi(Oppenheimer:1927, 17). Kendinden önceki kuramcıları, devletinin kökenin ne olduğunu tam olarak anlamamalarından dolayı suçlamıştır. Kendi kuramını, iktisadi motivasyonların temellinden yola çıkarak devletin siyasal anlamda oluştuğunu bahsetmiştir. Aslında Marks’ın ekonomik indirgemeciliğinin yanına siyasal araçları koyarak, Sümer ve Mezopotamya kentlerinden veya daha çeşitli örnekler üzerinden açıklayarak kuramını rasyonel bir biçime oturtmak istemiştir.     

    Oppenheimer’ın göre devletin temelinde sınıf ve sömürü olması onu ilk bakışta sosyalist görüşe yaklaştırılabilir. Fakat bu yanıltıcı bir önerme olur. Çünkü ona göre; devleti oluşturan etmen, sosyalistlerinki gibi toplum içindeki eşitsizlikler değil dışsal bir müdahale oluşan fetihtir. İkinci bir nokta ise insanın eline güç geçtiğinde siyasal yollara başvurmaktan çekinmeyeceğini iddia etmiştir. Hâlbuki sosyalistler insanın doğasının iyimser olduğundan bahsetmektedir. Buradan yola çıkararak, devletin barışı ve adaleti koruma görevini bir kenara bırakan, insanın doğasına olduğundan fazla değer yükleyen anarşistlerin büyük bir yanılgıya düştüklerini de belirtir(Oppenheimer:1927, 16).

    Fetih kuramı Sümer kent devletlerinin oluşumunu açıklanmasında dayanak gösterilebilecek bir kuramdır. Ancak bu kuram çeşitli eleştirilere uğramıştır. Carneiro’ya bu kuramın iki ciddi zaafı bulunmaktadır. Birincisi, göçebe toplumlarla tanışmamış Amerikan yerlilerin kurduğu devleti açıklamada yetersizlik. İkicisi ise, Eski Dünya’da ilk devletler kuruluncaya kadar göçebe çobanlığın ortaya çıkmamış olduğu gerçeğinin bugünlerde daha iyi anlaşılmış olmasıdır(Carneiro:2006,253-254).     

      Diğer bir eleştiri ise Löwie tarafından yapılmıştır. Fethin her zaman devletin oluşumuna yol açmadığını; bazı devletlerin fethin desteği olmaksızın doğup geliştiklerinin anlaşıldığını ve Oppenheimer’ın kuramının fetihçi halklarının fetihten önce o ya da bu türden bir tabakalaşmaya uğramış olmaları gerektiğini gösterdi (Claessen, Skalnik:1993,13).

    Fetih devletin gelişiminde önemli bir etken olarak görülmüş fakat devletin doğuşu olarak ele alındığında yeterli bulunmamıştır. İç gelişmeler, nüfus baskısı veya insanların bir araya gelerek kurduğu dernekleşme hareketleri de devleti meydana getirdiği görülmüştür. Bu yüzden Oppenheimer her ne kadar özgün bir çalışma yapmış olsa da bugün bu kuram devleti açıklamada yetersiz kalmaktadır.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

1- CARNEIRO, Robert L. “Devletin Kökeni Üzerine Bir Teori.”, çev. Aslan Delice, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2. (2006): 251-262.
2- CLAESSEN, H. , SKALNİK, P.(1993), Erken Devlet, çev. Alaeddin Şenel: Ankara İmge Kitapevi Yayınları
3- ÇİFTÇİ, A. (2018), “İbn Haldun (1332- 1406)” İslam Siyasi Düşünceler Tarihi, Ed. Adem Çaylak,1. b. Ankara: Savaş Yayınevi
4- ÇÖLLÜ, İ. (2019),  Devletin Kökenleri ve Gelişimiyle İlgili Teoriler (yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara
5- DÜVENCİ, S. (2018). “Devletin Köken Teorileri Açısından Devleti Doğuran Etmenler: Çeşitli Uygarlıklar ve Topluluklar Üzerinden Bir Değerlendirme”, Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 1 (2) , 66-93.
6- DÜVENCİ, S. (2018). “Kuvvet ve Mücadele Teorisine Göre Mezopotamya’da Devletin Ortaya Çıkışı” . Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 1 (1), 106-116.
7- HALDUN, İbn (2016), Mukaddime, haz. Süleyman Uludağ, b.13, İstanbul: Dergâh Yayınları.
8- HALDUN, İbn (2017), Devlet, Çev. O. Arpaçukuru, , b.8, İstanbul: İlke Yayıncılık.
9- KIRLI, İ. (2019), Göçebe Çoban Toplumlarda Erken Devlet ve Hukukun Şekillenmesi (yayımlanmamış yüksek lisans tezi),  İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İstanbul
10- MCNEILL, William H. (2002), Dünya Tarihi, çev. Alaeddin Şenel, b.6, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
11- OPPENHEIMER, F. (1927), “The Idolatry of The State”, Review of Nations, (2), 13-26.
12- OPPENHEIMER, F. (1984), Devlet, çev. Alaeddin Şenel ve Yavuz Sabuncu, İstanbul: Kaynak Yayınları.
13- ŞENEL, A (1995), Siyasal Düşünceler Tarihi: Tarihöncesinde İlkçağda ve Yeniçağda Toplum ve Siyasal Düşünüş, b.4, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
14- ŞENEL, A. (2006), Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi, b.1, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
15- ŞENEL, A.(1982), İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşamasında Ekonomik Toplumsal Düşünsel Yapıların Etkileşimi, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.
16- TÜRKOĞLU, İ. , SEÇİLMİŞ, İ. (2006). Franz Oppenheimer’in Devlet Kuramı, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,14 (1) , 83-96.
17- YETKİN, Ç. (2012), Siyasal Düşünceler Tarihi, c.1, b.2 İstanbul, Gürer Yayınları
[1] OPPENHEIMER Franz, (1984), Devlet, Çeviren ŞENEL Alaeddin ve SABUNCU Yavuz, İstanbul, Kaynak Yayınları, S.91

 

  

Download Premium WordPress Themes Free
Download Nulled WordPress Themes
Premium WordPress Themes Download
Premium WordPress Themes Download
lynda course free download
download xiomi firmware
Download WordPress Themes Free
free online course
Etiketler: ÇobanDevletDevlet KurumlarıFetihGüç Teorisiibn-i haldunKöylüKuvvet ve Mücadele TeorisiOppenheimer
TweetlePaylaşGönderPaylaşGönder
Reklam
Huzeyfe İşler

Huzeyfe İşler

Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde öğrenim görmekteyim. Siyasal ve Sosyal Bilimler alanlarında araştırmalar yapmaktayım. Beynelmilel Post Yazı İşleri

İlgili Postlar

Vekalet Savaşı
Uluslararası İlişkiler Sözlüğü

Vekalet Savaşı

Ahmetcan Uzlaşık
23 Eylül 2021
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (AGİT)
Uluslararası İlişkiler Sözlüğü

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (AGİT)

Ahmetcan Uzlaşık
2 Eylül 2021
Muhafazakârlık Ve Devlet: 1- Muhafâzakarlığın Temel Kaynakları
Politika

Muhafazakârlık Ve Devlet: 1- Muhafâzakarlığın Temel Kaynakları

Huzeyfe İşler
24 Ağustos 2021
FEODAL SİSTEMİN DOĞUŞU VE ÖZELLİKLERİ
Politika

FEODAL SİSTEMİN DOĞUŞU VE ÖZELLİKLERİ

Huzeyfe İşler
12 Ağustos 2021
Sonraki Post
FEODAL SİSTEMİN DOĞUŞU VE ÖZELLİKLERİ

FEODAL SİSTEMİN DOĞUŞU VE ÖZELLİKLERİ

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gizlilik Politikası'nı okudum ve kabul ettim.

Reklam

Haftalık En Çok Okunanlar

  • Vestfalya Antlaşması Nedir?

    Vestfalya Barışı (1648) Nedir?

    0 Paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweetle 0
  • Marshall Planı Nedir? | Amacı | Türkiye’ye Etkileri

    0 Paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweetle 0
  • Sanayi Devrimi ve Sonuçları | Özellikleri

    0 Paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweetle 0
  • FIR Hattı Nedir? Türkiye – Yunanistan FIR Hattı Sorunu

    0 Paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweetle 0
  • Ortadoğu Neresidir? Türkiye Ortadoğu Ülkesi midir?

    0 Paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweetle 0
  • Norveç: Siyasi Yapısı, Merkez-Taşra Teşkilatı, Nordik Modeli

    0 Paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweetle 0

Kategoriler

Temel Kavramlar

Politika

Uluslararası İlişkiler

Hukuk

Bilim

Teknoloji

Tarih

Hakkımızda

Hakkımızda

Gizlilik Politikası

İletişim

Bizi Takip Edin

Beynelmilel Post © 2019. Tüm hakları saklıdır.

Download Nulled WordPress Themes
Premium WordPress Themes Download
Premium WordPress Themes Download
Free Download WordPress Themes
udemy paid course free download
download xiomi firmware
Download WordPress Themes Free
download udemy paid course for free
Sonuç yok
Tüm sonuçları görüntüle
  • Anasayfa
  • Temel Kavramlar
  • Uluslararası İlişkiler
  • Politika
  • Ekonomi
  • Hukuk
  • Teknoloji
  • Hakkımızda
  • Yazar Başvuru
  • İletişim

Copyright © 2019 Tüm hakları saklıdır. Beynelmilel Post

Hesabınıza aşağıdan giriş yapabilirsiniz

Şifrenizi unuttunuz mu?

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm alanlar zorunludur. Giriş

Şifrenizi geri alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz

Giriş