Giriş
İttihad-ı Osmanlı Cemiyeti 1889’da Mektebi Tıbbiye öğrencileri tarafından gizli bir teşkilat olarak kuruldu. Esas amaçları 1876 Anayasası’nı geri getirmekti. 1895 yılına kadar öğrenci hareketi olarak devam eden cemiyet, bu tarihten itibaren yoğun bir ilgi görmeye başladı. 1896’da yapacakları hükümet darbesinin engellenmesi ve tümünün tutuklanıp yurtdışına sürgün edilmesiyle, örgüt sonraki yıllar boyunca çalışmalarını yurtdışından sürdürdü. 1902 Paris ve 1906 Selanik kongreleri sonrası cemiyet birleşerek Terakki ve İttihad (İTC) adını aldı. 24 Temmuz 1908’de “Kanun-i Esasi”nin ilan edilmesini sağladı. 1908 yılında yapılan seçimlerde 298 sandalyenin 288’ini İTC aldı. Sonraki 10 yıl içinde birçok insanı milliyeti yüzünden yer değiştirmek zorunda kalacak İTC’nin 288 sandalyesinden 141’i Arap, Ermeni, Rum, Arnavut, Slav ve Musevilerden oluşmaktaydı.

22 Ocak 1913’teki Bab-ı Ali Baskınının ardından muhalefet yok edildi ve partinin 4 önemli üyesi önemli bakanlıklara getirildi. Balkan Savaşları sonrası yoğun toprak kaybı partinin ideolojisini 1913-1918 yılları arasında “Türkçü ve milliyetçi” olarak değişmesini sağladı. 1914 yılında Osmanlı’nın nüfusu 15 milyon Müslüman, 1.7 milyon Rum, 25 bin Bulgar, 1.2 milyon Ermeni, 190 bin Yahudi ve 90 bin Süryani-Nasturi-Keldani olmak üzere toplam 18.5 milyondu. Bunun sonucu 18.5 milyon nüfuslu ülkenin üçte birinin yer değişmesi oldu, bu sevk ve iskanlar günümüzdeki Anadolu’nun etnik ve dinsel dağılımında oldukça etkilidir.
Konumuz partinin kuruluşu ve örgütlenmesi olmadığı için çok kısa bir giriş ve tanım yapılmıştır.
Konu hakkında daha kapsamlı bilgiyi Feroz Ahmad – İttihat ve Terakki (1908-1914), Şerif Mardin – Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895–1908) adlı kitaplardan ve o dönemde yaşamış kişilerin hatıratlarından edinebilirsiniz.
Müslümanların ve Gayrimüslimlerin Sevk ve İskanı
Araplar
Osmanlı coğrafyasındaki müslüman nüfusu arttırmak ve gayrimüslimlerin elinden çoğunluğu almak için Arapların iskanı gerekliydi. Ayrıca Araplar “dize gelmez, kural tanımaz” olmaları nedeniyle önemli bir sorun teşkil ediyorlardı. Cemal Paşa, Mısır seferinden başarısızlıkla döndükten sonra Arap derneklerini ve muhalif grupları tasfiyeye girişti. Fransız yanlısı olanları idam etti, 5000 kadar Arap ailesini Anadolu’nun içlerine sürdü. Balkanlar’ın kaybedilmesinden sonra Arap coğrafyasının da kaybından korkulduğu için buralardaki Arapların İstanbul, Konya, Ankara gibi yerlere taşınılması düşünülmüştü. Ermenilerden kalan yerlerde ne kadar arazi ve çiftlik olduğu araştırılmış, Arapların sevki için Anadolu’daki bu bölgeler önem arz etmeye başlamıştı. Kuzey Afrika kökenli Araplar Doğu bölgelerine sevk edilirken, Suriye’den sürülen Araplar çoğunluğu Batı ve Anadolu illeri olmak üzere İstanbul dışındaki illere sevk edildiler.
Arnavutlar

28 Kasım 1912’de Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti, ilk defa halkının çoğunluğu Müslüman olan bir Osmanlı toprağı, imparatorluktan ayrıldı. Balkan Savaşlarından sonra ve Arnavutluk’un bağımsızlığını ilan etmesinin ardından gelen Arnavutlar, yoğun olarak Marmara bölgesinde yaşıyorlardı. Bu şekilde gelip Sırp ve Yunan vatandaşı olanlar, Osmanlı vatandaşı olmak istedikleri zaman yanlarındaki pasaportları alınıp kendilerine ayrı bir belge veriliyordu. Bağımsızlık isyanına katılmış olanların İstanbul’da kalmalarına izin verilmeyecek, Arnavutlar iskan için de Balkanlar’dan uzak bölgelere sevk edilecekti. Arnavut muhacirler ilk önce İzmit’e oradan İç Anadolu ve Doğu Anadolu taraflara sevk edildiler. Kocaeli yasak iskan mıntıkasında olmasına rağmen bazılarının burada kalmalarına izin verilmiştir.
Boşnaklar

Osmanlı’nın toprak kayıpları sonrası bölgede baskı ve yıldırmayla karşılaşan Boşnakların tek çaresi Osmanlı’ya sığınmaktı. Bosna-Hersek’ten gelenler Osmanlı vatandaşı olarak kabul edilecekti. 2. Balkan Savaşı’ndan sonra gelenler Balkan sınırında tehdit yaratmamaları adına Arnavut muhacirler gibi İç ve Doğu Anadolu’ya sevk ediliyordu. Yine Arnavutlar’da olduğu gibi bir kısım Boşnak muhacirin İzmit’te kalmasına izin verildi. Konya, Sivas ve Diyarbakır Boşnak ve Arnavutların öncelikli ve ortak sevk edildikleri yerlerdendir.
Çingeneler
Balkanlar’dan Arnavut ve Boşnakların yanı sıra Çingeneler de geliyordu. İttihat ve Terakki ilk başta gelmelerine izin vermiş fakat sonradan Çingene sevkiyatının durdurulmasını istemişti. Müslüman olmayanların sınırlardan girişine dahi izin verilmiyordu. Göçebe halinde ve hayvanlarıyla çevreye zarar vermeleri bu durumun başlıca sebeplerinden birisidir. Sınırlı olarak iskan ettirilmelerine rağmen iskan mıntıkalarının dışına çıkmalarından sonra yeni önlemler alınmış, fabrika ve imalathanelerde sıkı bir disiplin altında çalıştırılmalarına karar verilmiştir.
1918 yılında alınan bir kararla Osmanlı’ya muhacir olarak kabul edilmeyecekler arasına müslim veya gayrimüslim olmasına bakılmaksızın Çingeneler de eklendi. Diğer kabul edilmeyenler ise “fahişe, kumarbaz, dilenci, anarşist ve casuslar”dı.
Çerkezler

Sınır bölgelerinde yaşadıklarından dolayı Ruslara karşı her zaman ilk savaşa sürülecek unsur olarak görülen Çerkezler de bu dönemde imparatorluğun çeşitli bölgelerine dağıtılmışlardır. Savaş öncesi dağ koşullarına ve çete savaşlarına uygun oldukları sebebiyle hapisteki Çerkezler bile göreve çağrılmıştır. Arap topraklarında asayişi sağlamak adına demiryolları hatlarına Çerkezler yerleştirilmiştir. Daha sonraki yıllarda buradan Urfa, Maraş ve Diyarbakır gibi bölgelere iskan edilmişlerdir. Yerleştirildikleri bazı bölgelerde Kürtlerle birleşerek etrafa saldırdıkları ve bunların özellikle “Türk köyleri” olarak seçildikleri hükümet tarafından bildiriliyordu.
Gürcüler
Rus ilerlemesi yüzünden Rus sınırları içindeki Gürcüler de Rus ordusundan kaçarak Osmanlı’ya sığınıyorlardı. Gürcüler Çerkez ve Lazlar gibi Rus ilerleyişine karşı yoğun direniş sergiliyorlardı. Gürcülerin bir kısmı Ordu’ya bir kısmı ise Kafkasya’yı iyi bildiklerinden dolayı Trabzon’a sevk edildi.
1918 yılında imparatorluk sınırları içindeki mülteci sayısı 1.5 milyondu.
Kürtler
O dönemlerde doğuda Kürt aşiret reisleri ve şeyhlerin etkisiyle yoğun isyanlar yaşanıyordu. İttihat ve Terakki savaş zamanında Kürtlerin desteğini almak için hapishanelerdeki Kürtleri affederek serbest bıraktı. 1915 yılı Kasım ayına gelindiğinde doğuda Ermeniler’den boşalan birçok köy ve kaza vardı, buralara çevre illerden iskanların başlaması isteniyordu. Ruslardan kaçan Kürtlerin batı taraflarına iskanı istenmiş, bunun öncesinde bölgede bulunan Kürt nüfus araştırılmıştı. İskan edildikleri yerde yerli ahaliyi geçmeyecek şekilde %5 oranında yerleşeceklerdi. İskan edildikleri yerlerde tekrar isyan çıkarmamaları için aşiret reisleri ve şeyhler kafilelerden ayrı tutularak iskan edileceklerdi. Hükümete isyan eden aşiretlerin yanı sıra savaş meydanında iyi iş çıkaran aşiretlere ise hükümet ödeme yapıyordu. Savaştan kaçarak doğu illerine sığınan bazı mülteciler yatacak yer, yiyecek bir şey dahi bulamadan ölmeye terk edilmişlerdi. Kürt mülteciler, yerleştirilecekleri yere gitmeden önce memleket, lisan, meslek ve evdeki nüfuslarının araştırılması isteniyordu.
Lazlar
Osmanlı-Rus savaşlarından sonra yerlerini terk etmek zorunda kalıp daha iç bölgelere yerleşmek zorunda kaldılar. 1.Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Ruslara karşı dağlarda savaşmak için insana ihtiyaç vardı. Gürcü ve Çerkezlerle beraber Lazlar da çağırıldı. Osmanlı hükümeti Lazları genellikle Bursa ve İzmit çevresine yerleştirdi. Sürüldükleri yerlerde eşkiyalık yaparak sorun çıkaran Lazlar hükümetin müdahalesiyle karşılaşıyordu.
Müslüman Ermeniler
Casusluklarını veya ihanetlerini hissettikleri düşünülen Ermeniler diğer yerlere sevk ve iskan ediliyorlardı. Casusluk ve ihanetlerini düşündükleri için sevk ve iskan, Rumlar, diğer azınlıklar ve müslümanlar için de geçerliydi. İslam dinine geçenlerle başka dinlere mensup kişiler farklı uygulamalara tutulacaktı. Hükümetin bu tavrını suistimal ederek müslüman olan Ermeniler için Müslüman olsalar dahi sevklerinden vazgeçilmeyeceği emri veriliyordu.
Müslüman Esirler
Savaş döneminde Osmanlı’nın elinde gerek ittifak devletlerinden aldıkları olsun gerek müttefiklerinin esir edip Osmanlı’ya yolladığı olsun birçok müslüman esir vardı. Osmanlı vatandaşlığına geçmek isteyen esirler geçtiklerinden hemen sonra özgür oluyorlardı. Genellikle batı bölgelerine iskan edilen esirler diğer muhacir ve mülteciler gibi iskan edildikleri bölgeyi terk etmeleri halinde büyük sorunla karşılaşıyorlardı.
Türkler
Toprak kayıpları sonrası Avrupa, Balkanlar ve Kafkasya’dan gelen Türkler vatanı savunmak için kritik bölgelere yerleştiriliyordu. Göçebe olanlar halka zarar vererek güvenliği bozuyorlardı. O dönemde Anadolu’da yaşayan Türkmen göçebe nüfusun 1 milyon olduğu tahmin ediliyor. Göçebeler ve Balkanlardan gelenler Edirne, İzmit, İzmir, Adana gibi vilayetlere yerleştiriliyordu. Türklerin yerleştirilmesi Türk nüfusunun giderek azaldığı bölgelere takviye olarak yapılıyordu. İlerleyen yıllarda bazıları hala iskan edilmemiş bunlar ise Rum, Ermeni gibi gayrimüslimlerden boşalan yerlere yerleştirileceklerdi. Bazı Türk mülteciler Araplara karşı kritik nokta dahilinde olan Diyarbakır, Urfa, Maraş gibi yerlere yerleştirilmişti. Çerkezlerde olduğu gibi demiryolu hatlarının korunması için Türkler demiryolu güzergahlarına da yerleştirilmişlerdi.
Yeni inşa edilen muhacir köylerine dönemin padişahlarının ismi veriliyordu. Türkiye’de çokça bulunan “Sultaniye, Aziziye, Hamidiye, Reşadiye” köyleri bu politikanın sonucudur.
Bulgarlar
Osmanlı’da sayı olarak bir tehlike oluşturmuyorlardı fakat Bulgaristan sınırına yakın yerlerde yaşadıkları için devlet için büyük bir tehditti. Balkan savaşları sırasında ilerledikçe tehlike saçan Bulgar ordusu Edirne’yi kuşattığında müslümanlar burayı terk ettiğinden yoğun bir Bulgar nüfus oluşmuştu. Bulgarların bir kısmı Osmanlı ordusu daha şehre girmeden burayı boşalttı. Osmanlı ve Bulgaristan arasında yapılan anlaşmayla mübadele kararı alındı. Anadolu’da yaşayan az sayıdaki Bulgar nüfus da mübadeleye tutuldu ve bölge Bulgarlardan arındırıldı.
Rumlar

Bulgarlar Edirne’nin geri alınmasıyla beraber gitmesiyle, Rumların da Ege adalarının geri alınmasıyla gidecekleri düşünülüyordu. Rumlar ilk başta Müslüman çeteler ve askerlerin saldırılarıyla yerlerinden yollanmak istediler. Bunun yanı sıra köylerinde asker kaçağı saklamak, silah ve cephane bulundurmak gibi bahanelerle Rum köyleri boşaltıldı. Rumların ürünlerini almama, iş yerlerinden alışveriş yapmama gibi boykotların yanı sıra Rum köylerine zulümden kaçmış muhacirleri yerleştirerek onları zor durumda bırakma gibi uygulamalar Rumların gönderilmesinde sıklıkla uygulandı. Ege denizinin karşı tarafında ise aynı politikalar Türklere uygulanıyordu. Fakat Rumların gönderilmesinden sonra yerlerine gelen muhacirler iş gücünü ve tarımsal üretimi devam ettirememiş, tarım yok olma noktasına gelmişti.
Nasturiler ve Süryaniler
Nüfusları az olduğu için hükümet için önemli bir tehdit oluşturmamışlardır. Tamamı Hakkari civarında yaşayan Nasturiler dağlık arazilerde yaşamaktadırlar ve sevk edilmeleri için öncelikle yerlerinin tespit edilip ele geçirilmeleri gereklidir. Bu işlem sırasında bir kısmı kaçar, geriye kalanlar ise Musul’a sevk edilir. Süryaniler genel olarak Diyarbakır’da yaşamaktadırlar. Sayıları az olmasına rağmen Ermenilere uygulanan politikadan etkilenip bölgeden sürülürler çünkü Ermenilere karşı olan hareket bir süre sonra hristiyan karşıtı harekete dönüşmüştür.
Yahudiler
16.-18. yüzyıllar arasında Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudiler herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadan güvenli ve özgür bir şekilde yaşamışlardır. Cemiyetin kuruluş yıllarında Genç Türkler arasında Siyonizme bir sempati vardır. Balkanların kaybedilmesiyle beraber devlete sadece Müslüman muhacirler değil Yahudiler de gelmiştir. Yahudi nüfus Balkanlar’da hristiyanlara karşı yararlı görülmüş fakat Anadolu ve Filistin’de istenmeyen olarak görülmüştür. Düşman devleti vatandaşı olan fakat Osmanlı toprağı üzerinden yaşayan Yahudilerin Osmanlı vatandaşlığına geçmelerine izin verilmiştir. Batı bölgelerindeki Yahudiler sayılarına az olmasına ve tehdit oluşturmamalarına rağmen sevke tabi tutulmuşlardır. Filistindeki Yahudilere karşı uygulan tutumlar Yahudileri korkutmuş, Kudüs’ün, İslam’ın ve Türklüğün sembolü yapılma düşüncesinden çekinmişlerdir. Dünya çapında önemli bir basın gücünü elinde bulunduran Yahudiler hükümet üzerinde baskıyı arttırarak Yahudilere uygulanan baskının hafifletilmesini istemişlerdir. Yabancı okulların kapatılması ve dilde sadeleşme en çok Yahudileri etkilemiş, yıllardır kendi dillerini konuşup devletin diline önem vermemeleri dili öğrenmelerini zorunlu kılmıştır.
Sonuç
İttihat ve Terakki 1.Dünya Savaşı döneminde yoğun bir Türkleştirme politikası uygulamış, yüzyıllardır ülke toprakları içinde beraber yaşayan birçok ulusun yer değiştirmesine sebep olmuştur. Bunun temel nedeni savaş zamanı sınır bölgelerinde yaşayan toplulukların ihanet edeceği düşüncesi ve kaybedilen topraklardan gelen Türklerin bir şekilde ülke sınırları dahilinde yerleştirilmesidir. Ayrıca Balkanlardaki toprak kayıplarından ders alan İttihat ve Terakki Anadolu’da aynı sorunun yaşanmaması için yoğun çaba göstermiştir. Bu yer değiştirme uygulamaları günümüz Türkiye’sinin bile etnik-dini dağılımında büyük bir rol oynamaktadır.
Ermeni meselesini çok ayrıntılı ve bu yazı için uzun bir konu olduğu için yazıda bahsetmemeyi tercih ettim.
Yazılarımızdan haberdar olmak için bizi takip etmeyi unutmayınız 🙂
Yararlanılan Kaynaklar:
1- DÜNDAR, Fuat (2015). İttihat ve Terakkinin Müslümanları İskân Politikası (1913 –1918), İletişim Yayınları
2- DÜNDAR, Fuat (2015). Modern Türkiye’nin Şifresi: İttihat ve Terakki’nin Etnisite Mühendisliği (1913–1918), İletişim Yayınları
3- AHMAD, Feroz (1999). İttihat ve Terakki 1908-1914, Kaynak Yayınları