Güç Dengesi (balance of power), uluslararası sistemde herhangi bir ülkenin, diğer ülkelere karşı askeri, siyasi, teknolojik ve kaynaklar açısından bariz üstünlüğe ulaşmasının engellenerek, ülkelerarası belli bir dengenin sağlanmasıdır.
Başka bir deyişle üç ya da daha fazla ülkenin yer aldığı her uluslararası sistemde, güçlenen devletin başka güç veya güçler ittifakı tarafından dengelenmesidir. Bu ittifaklar elbette uzun ömürlü değillerdir, algılanan tehdidin geçmesi ile sınırlıdır.
(bkz: Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Nedir?)
Diplomasinin hem uzmanları hem de uygulayıcıları için vazgeçilmez ve dahi uluslararası ilişkilerin en temel kavramlarından biridir.
Kavramın Ortaya Çıkışı
Bu kavramı ilk ortaya atan İtalya’nın Tarihi (1517) eseriyle Guicciardini’dir. Bu eser konunun ilk sistematik ve analitik ele alınışı olarak kabul edilir.
Kavrama açıkça anlaşma bazında ilk gönderme yapılması da Utrecht Antlaşması’nda (1713) olmuştur. Burada güç dengesinin sürdürülmesi düşüncesi, Avrupa’da barışın korunması için esas olarak değerlendirilmektedir.
Hem siyaset hem de sistem olarak güç dengesi, modern dünyanın diplomatik tarihinden ayırt edilemez. 1914’e kadar süren uluslararası siyaset makul bir anlatıyla güç dengesi kapsamında verilebilir. I. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Milletler Cemiyeti’nin merkezinde yer alan ‘Ortak Güvenlik İlkesi’ şüphesiz güç dengesine duyulan ihtiyaçtan dolayı tasarlanmıştı.
Birçok realist, iki dünya savaşı arasındaki güç dengesi yokluğunun, doğrudan II. Dünya Savaşı’na yol açtığını dile getirmektedir.
(bkz: Uluslararası İlişkilerde Realizm)
1945 sonrası kurulan yeni düzende bu kavram önemi yitirmeye başlamıştır. Artık yeni dünyanın temel kavramı Tek Kutupluluk – Çok Kutupluluk olmuştur. Muhakkak ki bu kavramlarda kendi içlerinde belli bir dengeyi barındırıyor, buna en bariz örnek olarak SSBC ile ABD arasındaki ‘’dehşet dengesi’’ni gösterebiliriz.
(bkz: Dehşet Dengesi Nedir?)
İki devleti kapsayan basit bir denge (iki kutuplu), karmaşık bir dengeden (çok kutuplu) daha değişkendir. Yani, kutuplardan birinin gücünü ani arttıran bir gelişme, diğer kutup tarafından anında giderilmediği süre dengeyi altüst edebilir. (örneğin, SSCB’nin 1957’deki Sputnik başarısı sonucu SSBC-ABD arasında ‘uzay yarışının’ başlaması).
Tek kutuplu 1990 sonrası güç dengelerinde ise, ABD karşısında Çin-Rusya yakınlaşması, en tipik güç dengesi oluşturma hareketidir. Soğuk savaş döneminde (1947-1991) ortaya çıkan bağlantısızlar hareketi, iki kutup arasında dengenin dengeleyicisi rolünü oynamıştır.
21. yüzyılda uluslararası ilişkilerde güç; sert, yumuşak ve ekonomik güç şeklinde ayrışmaya yol açan gelişmeler ile evrimleşirken bu gelişimin temelinde devlet dışı aktörlerin baskın konumlarının artmasının etkili olduğu görülmektedir.
Yaralanılan Kaynaklar
1- Evans, G. ve Newnham, J. (2007). Uluslararası İlişkiler Sözlüğü. İstanbul.
3-Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Sözlüğü, Ahmet Emin Dağ, Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009