- 1. Giriş
- 2. Türk Dış Politikasını Etkileyen Unsurlar
- 2.1. Jeopolitik Konum
- 2.2. Tarihsel – Kültürel Unsur
- 2.3. Askeri – Teknolojik Unsur
- 2.4. Ekonomik Unsur
- 2.5. Liderlik Unsuru
- 3. Türk Dış Politikasının Bugünü: Güvenlik Yaklaşımları, Hedefler ve Stratejiler
- 4. Libya Mutabakatı Çerçevesinde Doğu Akdeniz Meselesi
- Sonuç
- Yararlanılan Kaynaklar
1. Giriş
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun ilk yıllarında, cumhuriyetin uluslararası sistemde yerinin sağlamlaştırılması gayesiyle birlikte askeri ve belirli olmayan güvensizliklere karşı dış politikasını şekillendirmiştir. Her devletin dış politikasını oluşturan etkenler farklılık göstermekle beraber sabit ve değişken parametreleri içerisinde bulundurur. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Türk Dış Politikasında gözlemlediğimiz üç sabit parametreden bahsetmek mümkündür;
- Toprak bütünlüğün korunması,
- Uluslararası hukuka riayet, antlaşmalara saygı, dünya barışına katkı ve
- Kaynaklarımızın optimizasyonudur. (Sanberk, 2010: 104)
Bu üç parametrenin pratik sonucu şudur:
Türk Dış politikası 1990’ların başına kadar büyük ölçüde statükocu (anti-revizyonist) ve batıcı bir politika izlediği görülmektedir. Bu iki kavramı irdeleyecek olursak;
Statükoculuk: Kurulu düzen manasına gelen statükodan (statusquo) türemiş olan statükoculuk var olan düzeni koruma politikası olarak ifade edilmektedir. Bu politikayı Türkiye uzun yıllar boyunca devam ettirmiş ve neticesinde de olumlu geri dönüşler almış ve barış antlaşması imzalamasına neden olmuştur. Batılı devletler ile uzun süreli barış sağlamayı başaran Türkiye, çözülemeyen sorunları da Lozan Antlaşması’ndan sonra çözüme kavuşturmuştur.
Batıcılık: Türkiye yalnızca siyasi ittifaklar ve oluşumlar çerçevesinde değil, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan da Batı’ya eğilim göstermiştir. Türkiye’nin Batıya olan eğilimini anlamlandırabilmenin üç faktöre bağlı olduğunu dile getiren Oran, bu unsurları şöyle sıralamaktadır (Oran, 2004, s. 184).
- Mustafa Kemal Atatürk’ün yarattığı dış politikanın temelleri ve Kurtuluş Savaşı’nın sahip olduğu özellikler,
- Türkiye’nin uluslararası alandaki yeri ve yer aldığı stratejik coğrafi konumundan kaynaklı açığa çıkan güvensizlik hissi,
- Bahsedilen iki unsurun yaratmış olduğu siyasal iklimde ekonominin getirileridir.
Genel olarak Türk dış politikası yukarıda belirttiğimiz çerçevede ilerlese de anti-statükocu olarak nitelenebilecek olaylar olmamış değildir. Örneğin 1936’da Montrö yapılarak Lozan Boğazlar Sözleşmesi değiştirilmiş, 1939’da Hatay alınmış, 1950’de Kore’ye asker gönderilmiş, 1974’te Kıbrıs çıkartması yapılmıştır. (Oran, 1998: 355) 1990’lı yılların başında SSCB’nin dağılması, küreselleşme sürecinin hızlanması, yani bilgi, para ve insan akışının daha önceki dönemlerde hiç görülmemiş bir biçimde hızlanması, ülkeleri daha dışa açık, daha dinamik ve ön alıcı bir dış politika izlemeye itmektedir.
SSCB ile birlikte iki kutuplu sistemin çökmesi Türkiye’nin bir parçası olduğu Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’da bölgesel çatışmaları hızlandırmıştır. Söz konusu çatışmaların tümü Türkiye’yi yakından ilgilendirmiş ve Türkiye kendini, hükümet temsilcilerinin ya da karar alıcıların siyasi eğilimleri ne olursa olsun, bir şekilde bu alanlara müdahale etmek zorunda hissetmiştir. Türkiye’nin Çeçenistan, Abhazya, Dağlık Karabağ, Bosna Hersek ve Kosova’da yaşanan krizlere seyirci kalamaması ve bir şekilde müdahil olması bunun en canlı kanıtıdır. (Özev, 2009)
Aynı dönemde Türkiye, uzun yıllardır varlığını adeta unuttuğu ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya’daki akraba Türk topluluklarıyla yoğun siyasi, kültürel ve iktisadi işbirliği sürecine girmiştir. Orta Doğu özelinde baktığımızda, Sovyetlerin yokluğu Türkiye’nin bölgedeki gücünü önemli ölçüde arttırmış, hem Türkiye hem de Orta Doğu ülkeleri karşılıklı siyasetlerini yeniden gözden geçirmişlerdir.
2000’li yıllardan sonra dünya siyasetinde, küreselleşmenin kuvvetli şekilde hissedildiği, herhangi bir bölgede olan sorunun başka bölgeleri muhatap kıldığı, ülkelerin dış politikalarında değişim ve dönüşümün kaçınılmaz bir şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Nitekim bu değişim ve dönüşüm Ak Parti Hükümetleri döneminde Türk dış politikasında net bir şekilde gözlemlenmiştir.
Türk dış politikası tarihinde, değinilmesi gereken birçok hususu içinde barındırmaktadır. Ancak makalenin odak noktasını teşkil etmemesi sebebiyle genel bir görünüm çizilmesi amaçlanmış olup ayrıca 21. Yüzyıl Türk Dış Politikası yeri geldikçe irdelenecektir.
2. Türk Dış Politikasını Etkileyen Unsurlar
Dış politika ileriye dönük olarak planlanan, içerisinde her an beklenilmeyen faktörleri olan ve birçok kırılma olayının yaşandığı ve etkileşim altında kaldığı birçok faktörün olduğu bir süreçtir (Efegil, 2012: 4-5). Bir dış politika sürecinde bir karar verilirken ya kendi sistemleri dışında ki kararların etkisiyle ya da bizatihi kendi karar verici mekanizmalarına göre karar verilir. Ama hangi şekilde karar verirlerse versinler muhatap olarak bir dış çevrenin varlığı hep olmaktadır (Mor, 2002: 14). Herhangi bir devletin dış politikasın etkili olan birçok unsur vardır. Bunlar yapısal(Tarih, coğrafya, nüfus vb.), davranışsal(ideolojik, kültür vb.) ve konjonktürel olup bir ülkenin dış politika yapımında belirleyicidir. Bu tasnifi genişlet mümkün olmakla beraber
Türk dış politikasını etkileyen en önemli beş unsuru ortaya koymak gerekirse bunlar;
2.1. Jeopolitik Konum
Jeopolitik kavramını, devletlerarası ilişkilerde, devlet kudretinin oluşumunda, kuvvet dengelerinin şekillenmesinde, kapsamına aldığı kaynaklarla ülkelerin, hayat ve faaliyet alanlarının; mekanın, doğanın, coğrafi konumun etkisini belirleyen, vurgulayan bilgi disiplinidir. (Özdağ, 2001: 1)
Günümüzde iletişim, ulaşım ve savaş teknolojisinin gelişmesi coğrafi unsurların yarattığı avantajın geçmişe kıyasla azalmasına neden olmaktadır (Arı, 2011, s. 71). Fakat bütün bu gelişmelere rağmen ülkelerin jeopolitik konumu hala ülkelerin kapasitesinin belirlenmesinde etkindir.
Türkiye, Kuzey Yarımküre ve Baş Meridyene göre Doğu Yarımküre üzerinde, Eski Dünya karalarının, birbirlerine en çok yaklaştıkları bir konumda yer almaktadır. Mackinder’e göre Avrasya-Afrika kıtalarından oluşan “Dünya Adası” her açıdan en zengin kıta bileşimi olup Türkiye bu bölgenin tam ortasında yer almaktadır. Bir kara parçası olarak düşünüldüğünde, Türkiye Akdeniz’i Karadeniz’e bağlayan, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’yu birleştiren bir köprü konumundadır. (Kaya, 2017: 7) Bu konum Türkiye’ye çoğu zaman kendisiyle alakalı olmayan krizlerin içinde bulmasına sebebiyet vermiştir.
2.2. Tarihsel – Kültürel Unsur
Kültür dış politika konuları arasında yer alan önemli bir unsurdur. Bir ülkede yaşamın bütün alanlarında sahip olunan kültürün izleri görülmektedir. Siyasi, sosyal, ticari ve eğitim hayatında kültür insan davranışlarını etkilemekte ve şekillendirmektedir.
Bir ulusu diğer uluslardan ayıran en önemli özelliklerin başında kültür gelmektedir. Ülkelerin dış politikaları oluşturulurken, savaşta ya da barışta, millet adına faaliyetlerde bulunanlar, strateji geliştirenler içinde bulundukları kültürün etkisinde kalarak hareket ettiklerinden dolayı ve o kültürün entelektüel ve ahlaki izlerini taşıdıklarından dolayı ulusal güç üzerinde de etki sahibidirler. (Kırış, 2018: 39)
Türkiye’de bulunduğu coğrafya itibariyle kendine has bir kültürel yapıya sahiptir. Bulunduğu coğrafi konum münasebetiyle hem Batı hem de Doğu kültürünün çeşitli özelliklerini bir arada bulundurmaktadır. Tarihsel açıdan baktığımızda, ‘Osmanlı İmparatorluğu ömrünü doldurmuş; ama onun bıraktığı tarihsel, jeopolitik, dini-kültürel-sosyal miras, Türk dış politikasının en önemli gündem maddeleri olmaya devam etmiştir’(Gözen, 2009: 36).
İslam dini inanç sistemi olarak bakıldığında bir nasihatten öte bir yaşayış şekli veya şekillendiricisidir. Mensubu bulunan toplumları onların kültür ve yaşayış tarzlarını, dünya görüşlerini ve dünya anlamlandırmaların etkileyici bir rolü vardır (Mor, 2002: 96). Devletlerin siyasal yapılanmalarında ve devletler arası ilişkilerde etnik/ulusal dinler çok önemli bir faktördür. Bir kere, ulusal ve dinsel kimlik bir bütünlük gösterir, birbirlerini tamamlarlar. Buradan hareketle dinin dış politikada etkili bir faktör olduğu gerçeği de aşikardır. Türkiye’de de durum yukarıda bahsedildiği üzere din olgusu çoğu zaman dış politika kararlarında etkili etmenlerden biri ya da verilen dış politika kararlarını meşrulaştırma görevini fazlasıyla görmüştür. Özellikle Batı ile ittifak şeklinde yürütülen dış politika kararlarında İslam faktörü her zaman kendisini hissettirmiştir. (Tarhan, 2013: 28)
2.3. Askeri – Teknolojik Unsur
Askeri ve teknolojik güç olarak ifade ettiğimiz parametreler esasında ayrı ayrı ele alınabilir. Ancak çağımızda bir devletin askeri gücündeki gelişme aynı zamanda o ülkenin teknolojik gücündeki ilerlemeyle alakalıdır. (Tarhan, 2013: 48)
2.3.1. Caydırıcılık Unsuru Olarak Türk Silahlı Kuvvetleri
Dış politikanın temel hedefi milli savunma olduğu gibi etkinlik derecesi de arkasında ki askeri güce bağlıdır. Arkasında kuvvet bulunmayan dış politika retorikten ibarettir. Milletlerarası ilişkilerde sık kullanılan “kuvvet gösterisi” nin anlamı da budur. Diplomasinin yetmediği yerde kuvvetin devreye gireceğinin mesajıdır. (İnan, 2004: 22).
Askeri kapasite hem dünya tarihi boyunca hem de çağımızda en büyük caydırıcılık unsurlarından biri olmuştur ve ülkeler politikalarını oluştururken her daim bu husus öncelikli olarak değerlendirmeye tabii tutulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri gerek iç politika gerekse dış politikada ciddi söz sahibi olmuştur. TSK, Türkiye üzerinde gayri demokratik yollarla güç elde etmek isteyen iç veya dış unsurların bir şekilde sızılması, kontrol edilmesi veya sinir uçlarından yönlendirilmesi gereken bir kurum görülmüştür. Nitekim Türkiye tarihi boyunca TSK’nın yetki dışı eylemlerine sıkça rastlamak mümkündür. Ancak burada üzerinde durulmak istenen husus Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yetki dışı eylemlerinden çok dünyada ve özellikle Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada sayılı ordularından yapan, tarihi binyıllar öncesine dayanan köklü geçmişindeki askeri tecrübe ve stratejik harekat kapasitesidir.
Nitekim bu hususta Cumhuriyet tarihi boyunca başarılı harekatlar ve operasyonlar icra ederek, Türkiye’ye dış politikasında ciddi manevra alanları kazandırmış olup, Türkiye’nin kritik konularda gerçekleştirmiş olduğu diplomasisine büyük güç katmıştır.
2.3.2. Savunma Sanayi Kapasitesi
Uluslararası politikanın en önemli aktörleri konumunda bulunan devletlerin ulusal güvenliklerini koruyabilmek ve dış politik hedeflerine ulaşabilmek için, modern silah sistemleriyle donatılmış olan silahlı kuvvetlere sahip olmaları gerekmektedir. Devletlerin ifade edilen şekilde bir silahlı kuvvetlere sahip olabilmeleri ise, büyük ölçüde, milli imkan ve kabiliyetler çerçevesinde oluşturulan ve kendi kendine yetebilen bir ulusal savunma sanayinin kurulup geliştirilmesine bağlıdır.
Zira günümüz dünyasında devletlerin, diğer devletler tarafından üretilen yeni silah sistemlerini edinmeleri ya da edinmeleri halinde bu sistemleri etkili bir biçimde kullanmaları oldukça zordur. Bu durum uluslararası sistem içerisinde yer alan diğer tüm devletler açısından olduğu gibi, coğrafi olarak son derece kritik bir noktada bulunan ve bu sebepten ötürü sürekli bir biçimde önemli risk ve tehditlerle karşılaşmak zorunda kalan Türkiye açısından da geçerlidir. (Pınar, 2018: 2347)
Gerek askeri gücün pekiştirilmesi gerekse savunma sanayisine yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi, ülkenin ekonomik kapasitesi ile doğrudan bağlantılıdır.
2.4. Ekonomik Unsur
Günümüzde dış politika ile dış ekonomik ilişkiler daha da iç içe geçmiş durumdadır. Bununla beraber, ekonomik ilişkilerin dış politikadaki ağırlığı, ilgili ülkenin dünyadaki yeri, tarihsel gelişimi, ekonomisinin yapılı, dış ekonomik koşullara bağımlılık nisbeti ve hatta siyasi rejimi gibi çeşitli unsurlara göre değişmektedir. Dış ekonomik ilişkiler özellikle Batı dünyasında dış politikanın her zaman en önemli unsurlarından biri olagelmiştir. Avrupa tarihi dini-siyasi hakimiyet savaşlarının olduğu kadar ticari ilişkiler oluşturma ve ekonomik nüfuz yayma çabalarının da tarihidir. 18. ve 19. asır klasik diplomasi dönemlerinde, İngiltere imparatorluğu ve diğer emperyalist-kolonyalist güçler, genişlemelerini silah güçleri yanında tüccarlarının bankerlerinin ve girişimcilerinin maharetine de borçludur.
Batı’dan farklı olarak, ülkemizde ekonomik ilişkilerin belki de en önemli-bir dış politika aracı ve hatta aynı zamanda amacı olduğunun tam olarak anlaşılması uzun zaman almıştır. Nihayet, 1980’den itibaren ülkemizdeki köklü ekonomik politika değişikliği sonucu serbest piyasa ekonomist kurallarının ve dışa açılma ve ihracata dönük politikaların yerleşmesi ve meyvelerim vermesi ölçüsünde dış ekonomik ilişkilerimiz de dış politikamızın en önemli bir aracı ve amacı olarak bugünkü yerini almaya başlamıştır[1]
Ekonomi unsurun, dış politika unsuru olarak iki önemi vardır;
Birincisi; etkin bir dış politikanın oluşturulması için askeri, teknolojik gelişimin desteklenmesinin yanı sıra nüfuz alanı yaratmak için araç olarak kullanılması.
İkincisi: doğrudan doğruya ekonomik kaygılarla oluşturulmak istenenden politikalarda nihai amaç olması.
[1] Temel İSKİT,2001, Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi, Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, Dışişleri Bakanlığı Yayınları.
2.5. Liderlik Unsuru
Dış politika ve liderler, Siyasi Tarih alanından farklı disiplin ve yaklaşımların da araştırma konusunu oluşturmaktadır. Özellikle dış politikanın oluşumunda ve karar alma süreçlerinde liderin rolü gerek Politik Psikoloji gerek Dış Politika Analizi alanları çerçevesinde incelenmektedir ve bu konuda zengin ve spesifik bir literatür bulunmaktadır. Söz konusu disiplinler çerçevesinde çeşitli liderlik tipleri öngörülmüş ve liderin karar alma sürecinde birçok faktörün (psikolojik, bilişsel, ulusal, uluslararası vb.) etkili olduğu ortaya konmuştur. (Erhan, Embel, 2015: 146)
Dünyayı nasıl algıladığımız, hem çevresel etkilere bağlıdır, hem de değişime dirençlidir. Liderlerin oluşturdukları imajlar ve dünya algıları; kişilikleri, özgeçmişleri, eğitimleri, bilgi birikimleri, tecrübeleri ve tarihsel olaylar tarafından şekillendirilir. Dolayısıyla oluşan kişisel eğilimler, dünyayı yorulmayı, seçenekleri belirlemeyi ve belirli bir dış politika kararının seçilmesini etkiler. (Erişen, Kesgin, 2012: 554)
Türkiye’de liderin dış politikadaki etkisi, tarihsel, toplumsal ve hukuksal nedenlerle öteden beri güçlü ve belirleyici olmuştur.
3. Türk Dış Politikasının Bugünü: Güvenlik Yaklaşımları, Hedefler ve Stratejiler
Strateji, ülkemizde geçmişte daha çok askeri anlamda değerlendirilirken zamanla farklı ihtiyaçlar ortaya çıktıkça farklı anlamlar kazanmıştır. Geçmişten günümüze kadar gelen süreçte stratejinin, artık etkisi iyice azalan askeri alanla sınırlı kalamayacağı, esas zaferlerin her zaman masada kazanılacağı, hatta gelişen iletişim teknolojileri de hesaba katıldığında, askeri zaferlerin iletişim zaferlerine bağlı olduğu kabul edilmelidir. Türkiye, uluslararası ilişkilerde kendi stratejisini geliştirmek ve doğru zamanda doğru hamlelerle bunu uygulamak istiyorsa, belirleyeceği strateji başta askeri, siyasi, kültürel, tarihi ve ekonomik olmak üzere her türlü unsuru bünyesinde bulundurmalı ve her bir unsurda kazanılacak zafer amaca ulaşılmasında rol oynamalıdır (Budak, 2006, s. 63) Bugün Orta Doğu ve Doğu Akdeniz; jeostratejik konumu, enerji kaynakları, yeteriz su kaynakları, dini ve mezhepsel kutuplaşmaları, etnik ve ideolojik uyuşmazlıkların doğal sonucu olarak sürekli yaşanan bölgesel savaş ve çatışmalar, terörizm, enerji gelirlerine bağlı büyük silah ve savunma sanayi piyasası ile dünyanın odak noktasında olmaya devam etmektedir.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika enerji kaynaklarına, Hazar ve Kafkasya enerji kaynaklarını da dâhil ettiğimizde “Stratejik Hilâl” şeklinde isimlendirilen bir kuşak çıkmaktadır. Bu Stratejik Hilâl’in merkezinde bulunan Orta Doğu ve Doğu Akdeniz özellikle enerji kaynakları nedeniyle, Türkiye’nin güvenlik riskleri artmaktadır. (Şahin, 2018: 203)
Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesiyle birlikte başlayan ve 2011’de patlak veren Suriye iç savaşıyla devam eden kaotik süreçte Türkiye, ulusal güvenliğini tehdit eden Ortadoğu bölgesi kaynaklı bir çok sorunla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu sorunların başında, bahsi geçen olay ve gelişmelerin beraberinde getirdiği otorite boşluğundan faydalanan PKK, PYD, YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin, Irak ve Suriye topraklarının kuzeyini askeri bir üst haline getirerek Türkiye’nin milli güvenliğine zarar veren eylemlerini sıklaştırmaları gelmektedir. (Şahin, 2018: 219)
Komşumuz Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, bağımsızlık ve tüm topraklarında egemenliğinin yeniden tesisi, uluslararası toplumun desteklediği ve Irak’la ilgili BMGK kararlarında da ifadesini bulan bir yükümlülüğüdür. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, Kuzey Irak’ta Irak’ın bütünlüğünü zedeleyecek bir oluşuma izin verilmemesi ve Irak’taki Türkmenlerin haklarının korunması, Türkiye’nin izlediği politikanın temelini teşkil etmektedir. Suriye ile 20 Ekim 1998’de Adana Mutabakatı’nın imzalanması, sonrasında güvenlik ve iş birliği alanında karşılıklı adımlar atılması, Türkiye-Suriye ilişkilerinin önündeki engellerin kalkmasını sağlamıştır. Suriye’nin ikili ilişkileri geliştirmek yönündeki siyasi iradesi, daha fazla demokrasi ve özgürlük isteyen Suriyeli muhaliflerle iktidarın karşı karşıya gelmesi sonucu kesintiye uğramıştır. Suriye’de 2011’de başlayan muhalif gösteriler ve DEAŞ terör örgütünün 2013’te güç ve toprak kazanması, Suriye’nin başarısız devlet olarak nitelenmesine sebep olmuştur. Türkiye, Suriye’de yaşanan krizin büyüyerek devam etmesi sonucu; sınır güvenliği, insani müdahale ve koruma sorumluluğu kapsamında üç harekât düzenlemiştir. Başarıyla icra edilen bu harekâtlar; PYD/YPG terör örgütünün kalıcı olarak sınırımıza yerleşmesini engellerken yerel halk için güvenli bölge yaratarak ülkemize yönelik göçü sınırlandırmaktadır. (Şahin, 2018: 221)
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde 2017 yılından beri önemli gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle PYD ve YPG konularında iki ülke arasında yaşanan anlaşmazlıklar ülke ilişkilerini etkilemiştir. Türkiye YPG’yi terör örgütü olarak nitelendirirken ABD’nin YPG’ye yaklaşımı bu şekilde olmamıştır. ABD’nin PYD’ye olan gereğinden fazla güveni, Türkiye ile olan ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir. (Kırış: 2018: 97)
Türkiye’nin son dönemde dış politikada attığı önemli adımlardan birisi de Rusya’dan alınan S-400’lerdir. Dünyanın en gelişmiş hava savunma sistemlerinden biri olarak kabul edilen S-400’leri Rusya’dan temin etmek için anlaşmaya varan Türkiye, 2.5 milyar dolar ödeme yapmayı kabul etmiştir. Bu anlaşma Türkiye-ABD ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Anlaşmanın ardından Amerikan yönetimi yaptığı açıklamada bu anlaşma nedeniyle Türkiye’nin NATO teknolojisine bağlanmasına onay çıkmayacağı ve F-35 savaş uçaklarının alınmasının bu durumdan olumsuz biçimde etkileneceğini belirtmişlerdir. Bu çerçevede Trump yönetimi her ne kadar isteksiz olsa da senato tarafından Türkiye’ye yönelik yaptırımlar sık sık gündeme gelmektedir.
Türkiye’nin iç ve dış politikasını ciddi derecede etkileyen bir diğer olay da 15 Temmuz darbe girişimidir. 15 Temmuz 2016 akşamı Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yer alan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından düzenlenen planlı saldırı Türkiye’yi bölmeyi amaçlamaktaydı. 15 Temmuz Cuma akşamı saat 22 sularında başlayan darbe girişimi kapsamında Boğaz Köprüsünün bir bölümü trafiğe kapatılmış, askeri uçaklar alçak uçuşlar yapmıştır. Saat 00:37’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı darbe girişimine karşı koymaları için sokaklara davet etmesi, darbe girişiminin bastırılmasında önemli katkısı bulunmaktadır. FETÖ mensubu bireyler tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan bu darbe girişimi, hedefine ulaşamamıştır fakat Türkiye bu girişim neticesinde dış politikada yeni adımlar atmaya başlamıştır. Darbe girişiminin ardından Türkiye ABD’den Fethullah Gülen’in iadesini talep etmiş ancak bu talep henüz karşılık bulamamıştır. Aynı zamanda Türk yetkililer darbe girişimi sırasında Batı ülkelerinden yeterince destek göremediklerini sıkça dile getirmektedirler (Kırış: 2018: 97)
Diğer taraftan, Orta Doğu’ya yönelik siyasetinde Hizbullah ve İslami Cihad gibi örgütler aracılığıyla Lübnan’da etkin faaliyet sürdürerek İsrail’i tehdit eden İran, bölgesel liderlik için geçmişte olduğu gibi, bugün de, Türkiye’yi rakip görmektedir.
İran; Irak ve Suriye’deki DEAŞ terör örgütü ile mücadele ederek bu ülkelerdeki merkezî hükümeti desteklemekte ve bölgesel varlığıyla etkinliğini artırmaktadır. Suriye’de istikrarı sağlamak kapsamında yapılan Türkiye-İran iş birliği, Astana süreci kapsamında devam etmektedir. Suriye krizinin bitirilebilmesi için güvenlik kapsamında başlayan iş birliğinin geliştirilmesinin, aynı Bölgesel Güvenlik Kompleksinde yer alan Türkiye’nin ve İran’ın faydasına olduğu görülmektedir. ABD’nin 2015 tarihli Nükleer Anlaşma’dan çekileceğini açıklamasıyla yine bazı yaptırımlarla karşılaşacak İran için, Türkiye ile iş birliği daha da önemli hale gelmektedir. Türkiye İran – ABD arasındaki sorunlarda her zaman pragmatist bir yaklaşımın içinde olmuştur.
Bölgenin iki büyük ülkesi olan Türkiye ile Mısır, zengin ve ortak tarihi geçmişleri, jeostratejik konumları, gelişmiş insan gücü ve tabi kaynakları itibarıyla benzerlik arz etmektedir. Her iki ülke de uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde, bölge ve dünya barışına, istikrarına katkıda bulunmayı amaçlayan bir dış politika vizyonuna sahiptir. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin 3 Temmuz 2013’te askerî darbeyle görevinden uzaklaştırılması sonrasında gerginleşen Türkiye – Mısır ilişkilerinin, iki tarafın da karşılıklı açıklamaları göz önüne alındığında, iyileşme sürecine girdiği söylenebilir. Orta Doğu’nun parçalanmış görüntüden kurtulması, Filistin-İsrail sorununun BM kararları doğrultusunda çözülebilmesi ve Doğu Akdeniz doğal gaz kaynaklarının en ekonomik şekilde Avrupa pazarına sunulabilmesi için Türkiye ve Mısır iş birliği yapmalıdır. (Şahin, 2019: 222)
Türkiye’nin dış politikada önemli sorunlar yaşadığı bir diğer ülke de Rusya’dır. 24 Kasım 2015’te Türkiye hava sahasını ihlal eden Su-24 tipi Rus uçağının Türkiye’ye ait F-16 uçağı tarafından düşürülmesi iki ülke arasındaki gerilimi had safhaya çıkartmıştır. 24 Kasım’da gerçekleşen bu olayın öncesinde Rusya’ya ait savaş uçakları 3-4 Ekim 2015 tarihlerinde de Türk hava sahasını ihlal etmiş, bu durum sonucunda iki ülke arasında beş farklı toplantı düzenlenmiştir. Bu toplantılarda Türkiye, hava sahasının ihlal edilmesi halinde angajman kurallarına başvurulacağını Rusya’ya net biçimde iletmiştir. Uçağın düşürülmesinin ardından başta Putin olmak üzere birçok Rus yetkili Türkiye’ye yönelik sert tepkilerde bulunmuş, Türkiye’ye karşı bazı yaptırımların uygulanmasına karar verilmiştir (Kırış: 2018: 100)
İki ülke arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin düşürülen uçakta ölen pilotlar için üzüntüsünü belirtmesiyle Haziran 2016’da normalleşmeye başlamıştır. Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin normalleşmeye başlamasında ticari ve ekonomik faktörler önemli rol oynamaktadır. Özellikle 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de gerçekleşen darbe girişiminde en hızlı reaksiyon gösteren ülkelerden birisi olan Rusya, bu süreçte Türkiye’nin yanında olduğunu belirtmiştir. Bu dönemden sonra iki ülke arasındaki ilişkilerin onarılması hız kazanırken, ilişkilerin sorunsuz biçimde ilerlemesinin iki ülkenin de yararına olacağı konusunda uzlaşıya varılmıştır. Nitekim gerek Astana Süreçleri olsun gerekse Türkiye ortaya koyduğu ‘Güvenli Bölge’ stratejisi olsun her iki konuda da yoğun bir işbirliğinden söz edebiliriz.
4. Libya Mutabakatı Çerçevesinde Doğu Akdeniz Meselesi
Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş devletler arasında deniz yetki alanlarına yönelik anlaşmazlıklar, her geçen gün artmaktadır. Kıyıdaş devletleri deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda çatışmaya iten temel gücün, bölgedeki enerji kaynaklarının keşfi ve bunların paylaşılması hususunda ortaya çıkan görüş ayrılıkları olduğu ileri sürülebilir. Fakat hemen belirtmek gerekir ki işin içerisine enerji konusu dâhil olunca, sorunun boyutu sadece kıyıdaş devletlerle sınırlı kalmamaktadır. Bu yüzden, Doğu Akdeniz bölgesinin deniz alanlarında zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının olabileceği ihtimalinin artması, küresel güçlerin de bölge üzerinde aktif bir politika yürütmesine yol açtı. Doğal olarak bu durum, Doğu Akdeniz’in küresel güç rekabetinde jeopolitik ve iktisadi değerinin yükselmesine önemli bir katkı sundu. Bilhassa Kıbrıs, Lübnan, Suriye, Mısır ve İsrail arasında kalan deniz yataklarında, deniz yetki alanları ihtilafı çözülmeden sürdürülen doğalgaz ve petrol arama faaliyetleri, kıyıdaş devletleri hızlı bir biçimde bir dizi krizin içerisine sürükledi. (Şahin, İ. 2019)
Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkeler arasında, bahsi geçen konularda henüz tam bir mutabakat bulunmuyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) kendisini Kıbrıs’taki tek yetkili devlet sayıyor. Batıda Yunanistan, Doğu Akdeniz’de GKRY, Libya, Mısır, Suriye, Lübnan ve İsrail MEB ilanında bulundular. Fakat en başta, Yunanistan-GKRY ikilisinin sahada ABD ve AB’nin desteğini alarak bölgedeki sahildar ülkelerle akdettiği MEB anlaşmalarının, sahildar devlet statüsündeki Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuki haklarının yok sayıldığı açık bir şekilde görülmüştür. (Caşın, 2019)
Türkiye ve KKTC açısından MEB meselesi, doğrudan egemenlik haklarını ilgilendiren oldukça mühim bir konudur. Aşağıdaki haritada da görüleceği üzere Yunanistan, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı yayılmacı bir siyaset takip etmektedir. Atina bu bağlamda, Mısır ile kıta sahanlığı tespitini Meis adasını esas alarak ölçümlemeyi planlamaktadır. Bu yönde bir tasarruf, haliyle, Türkiye’nin Girit-Rodos-Meis-Kıbrıs hattının güneyinde yer alan kıta sahanlığı haklarının sona ermesine yol açacaktır. Yunanistan’ın bu amacı gerçekleştirmek maksadıyla Mısır, Libya ve GKRY ile müzakereler yürüttüğü bilinmektedir.

Bu yüzden Türkiye’nin Libya ile deniz yetki alanlarını belirleyen “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”nı 27 Kasım 2019 tarihinde imzalaması, stratejik bir hamle olarak nitelendirilmektedir. Anlaşmayla Türkiye’nin Marmaris-Fethiye-Kaş kıyı hattından Libya’nın Derne-Tobruk ve Bardiyah kıyı hattına uzanan deniz alanları iki ülkenin kıta sahanlığı olarak belirlendi. Ankara açısından anlaşmanın en önemli tarafı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının Yunanistan dışında kalan batı sınırının belirlenmesidir. Diğer bir husus, Türkiye bu anlaşmayla, Doğu Akdeniz’de ortay hattın ters tarafında kalan adaların karasuları dışında deniz yetki alanı olamayacağını uluslararası hukuka uygun bir şekilde bir kez daha ortaya koydu. (Caşın, 2019)
Ancak önümüzdeki süreçte Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Hafter arasındaki güç mücadelesinin artarak devam edeceği bir gerçektir. Bu bağlamda Türkiye’nin Libya Mutabakatının kazanımlarını kalıcı hale getirmesi için UMH’nin Libya genelinde mutlak otoritesine katkı sağlayacak her türlü desteği uluslararası hukuka uygun şekilde vermelidir. Bu meselenin Türkiye’nin iç politik meselelerinin ağırlıkta olacağı 2023 seçimlerinden önce UMH’nin lehine çözüme kavuşturulması elzemdir.
Sonuç
Türkiye, coğrafi olarak bir köprü, kültür bakımından bir merkez, ekonomik açıdan bir geçiş, stratejik ve jeopolitik açıdan bir kanat bölgesidir. Ülkemiz jeopolitik ve jeostratejik durumu nedeniyle sürekli bir tehdide maruz bulunmaktadır. Bu sürekli tehdidi oluşturan veya oluşturacak olan güçler, hedeflerine ulaşmak için değişik yol ve yöntemler denemiş ve denemeye devam etmektedirler. Bunlar; sinsice yürütülen dostluktan, politik ve ekonomik baskıya, savaşa kadar uzanan bir tür uygulama zinciri halinde farklı zamanlarda kendini hissettirmektedir. Günümüzde sinsi dostluklar, politik ve ekonomik baskılar devam ederken, sıcak savaş yerini, soğuk savaş dediğimiz ülkeleri içeriden çökertmeyi hedefleyen, anarşi ve terörü gizlice destekleyen bir yönteme terk etmiştir. Bütün jeopolitik teorilerin hedef ve ilgi sahasında kalan Türkiye toprakları, üzerinde yaşamak için güçlü olmayı gerektirir. Bundan dolayı, Türkiye’nin en önemli hedefi, millî birlik ve bütünlüğünü korumak ve ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmektir.
Birçok medeniyet ve dine ev sahipliği yapmış bu toprakların stratejik önemi artarak devam edecektir. Dünyanın başka noktalarında kaya gazı gibi yeni enerji kaynaklarının, yeni petrol ve doğal gaz sahalarının bulunması, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının ve koridorlarının kontrol edilmesi gerçeğini değiştirmeyecektir. Bu kapsamda düşünüldüğünde Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı tehdit, risk ve fırsatlar, azalmayacak, tam aksine artacaktır. Arap baharı öncesinde DEAŞ isimli bir terör örgütünün Suriye ve Irak topraklarının bir kısmını ele geçireceği nasıl beklenmediyse, önümüzdeki yıllarda da ortaya çıkacak yeni durumlara tüm millî güç unsurlarıyla hazır olunmalıdır. Bölgenin enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara en ekonomik ve emniyetli şekilde ulaştıracak güzergâhlar Türkiye’den geçmekte; Avrupa’nın güvenliği Türkiye’den başlamakta; pragmatist ve çok boyutlu politikalar Türkiye’nin bölgesel aktör olarak etkinliğini başta bölge halkları arasında olmak üzere uluslararası kamuoyunda artırmakta; bu hususlar Türkiye’nin dış ve güvenlik politika önceliklerini oluşturmaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar
1- SANBERK, Özdem. (2010). Türk Dış politikasının Dönüşümü: Öncelikler Nelerdi? Rota Değişikliği Var Mı ?, ÇOMAK, Hasret. (Editör), 21. Yüzyılda çağdaş Türk Dış Politikası ve Diplomasisi. Umuttepe Yayınları.
2- Oran, B. (2004). Türkiye Kabuk Değiştirirken Ak Parti’nin Dış Politikası. Birikim, 184-185.
3- Oran, B. (1998). Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri Ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı 1, Cilt 5, syf. 355
4- Muharrem Hilmi Özev, Dünden Bugüne Türk Dış Politikası, 24 Temmuz 2009, https://tasam.org/tr-TR/Icerik/1111/dunden_bugune_turk_dis_politikasi, (Erişi Tarihi: 10 Aralık 2019)
5- EFEGİL, Ertan (2012). Dış Politika Analizi Ders Notları. Ankara: Nobel Yay.
6- MOR, Hasan (2002). Türk Dış Politikasında Belirleyici Faktörler Ekseninde Özal‟ın Dış Politika Konsepti. Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Konya
7- ÖZDAĞ, Muzaffer (2001), Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiği Üzerine, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları,
8- ARI, Tayyar. (2011). Uluslararası İlişkiler Ve Dış Politika. Bursa: Mkm Yayıncılık.
9- KAYA, F . (2017). Coğrafi Potansiyelleri Temelinde Türkiye Jeopolitiği Ve Dünya Siyasetindeki Yeri. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 3 (2) , 1-14
10- GÖZEN, Ramazan (2009). İmparatorluktan Küresel Aktörlüğe Türkiye‟nin Dış Politikası. Ankara: Palme Yay.
11- Rasime Kırış, Uluslararası Güvenlik Sisteminde Değişen Güvenlik Algısı Ve Türk Dış Politikası, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atılım Üniversitesi, 2018, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
12- TARHAN, Abdullah, Türk Dış Politikasını Belirleyen Faktörler Ve 21. Yüzyıl Olaylarla Türk Dış Politikası, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2013, Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
13- İNAN, Kamran (2004) Dış Politika(5.Baskı). İstanbul: Timaş Yay.
14- PINAR, L . (2018). Türkiye’nin Savunma Sanayi Alanındaki Gelişiminin Türk Dış Politikasına Olan Etkisi. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7 (4), 2356-2369. Retrieved from http://www.itobiad.com/issue/39481/458822
15- İSKİT Temel,2001, Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi, Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, Dışişleri Bakanlığı Yayınları.
16- ERHAN, Ç , EMBEL, E . (2015). Türk Dış Politikasında Karar Vericileri Yönlendiren Yapısal Faktörler. Bilig , (72) , 145-170 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/bilig/issue/25351/267645
17- Erişen, C. Kesgin, B (2012). Dış Politika ve Psikolojik Unsurlar: Türk-Yunan İlişkilerinin Analizi. Efegil, E. Kalaycı, R (editör). Dış Politika Teorileri Bağlamında Türk Dış Politikasının Analizi. Cilt I, Nobel Yayın.
18- Budak, Ö. (2006). Türkiye’nin Dünya Ülkeleri Açısından Jeopolitik Önemi ve Avrasyadaki Yeri. Ankara: Bilge Yayınları.
19- Şahin, G . (2019). Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in Önemi: Tehditler, Riskler, Fırsatlar ve Türkiye. Güvenlik Stratejileri Dergisi , 15 (29) , 199-230 . DOI: 10.17752/guvenlikstrtj.554061
20- ŞAHİN, İsmail. (2019). Doğu Akdeniz’de Libya Mutabakatı ve Olası Gelişmeler, https://orsam.org.tr/tr/dogu-akdenizde-libya-mutabakati-ve-olasi-gelismeler/ (Erişim Tarihi: 10 Aralık 2019)
21- ÇAŞIN, Mesut Hakkı. (2019). Türkiye-Libya anlaşmasının hukuki ve stratejik boyutları, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/turkiye-libya-anlasmasinin-hukuki-ve-stratejik-boyutlari/1668270 ( Erişim Tarihi: 10 Aralık 2019)